18 Ekim 2013 Cuma

değerlerin sorgulanması

kitabın ismi "zen ve motosiklet bakım sanatı".

ilk başlarda 'motosiklet bakım sanatını anladım da zen ne lan' diyordum ki az biraz anlamaya başladığımı sanıyorum. kitapla sohbet ediyorum, bazı yerlerin altını çiziyorum. işte altı çizililerimden bazıları;

Ve nedir iyi, Phaedrus,
ve nedir iyi olmayan -
Bunu söyleyecek birine ihtiyacımız var mı?

İkimiz de aynı şeye bakıyoruz, aynı şeyi görüyoruz, aynı şey hakkında konuşuyoruz, aynı şey hakkında düşünüyoruz, ama o bambaşka bir boyuttan bakıyor, görüyor ve düşünüyor.

Yönetsel ve kurumsal yapılanmalara da "sistem" demek doğrudur, çünkü bu örgütlenmeler motosikletinkiyle aynı yapısal kavramsal ilişkiler temelinde oluşturulmuşlardır. Tüm anlam ve amaçlarını yitirseler de, yapısal ilişkiler sayesinde ayakta kalırlar. İnsanlar fabrikaya gelir ve tümüyle anlamsız bir işi, soru sormadan, saat sekizden beşe dek yaparlar, çünkü bu yapı bunun böyle olmasını gerektirmektedir. Onların bu anlamsız yaşamı sürdürmelerini isteyen ne bir kötü adam ne de bir "ahlaksız herif" vardır; yalnızca yapı böyledir, sistem bunu gerektirir ve kimse, yalnızca anlamsız diye yapıyı değiştirme gibi tehlikeli bir işi üstlenmek istemez.

..ve saldırı yalnızca sonuçlara yönelik olduğu sürece hiçbir değişim olanaklı değildir.

Sistemler konusunda çok şey söylenmiştir; ama bu konu, hemen hiç anlaşılmamıştır.

Ama o zamana dek ve şu anda güneş parlak, hava serin, kafam net, önümüzde koca bir gün var, dağlara neredeyse geldik, bu gün yaşamak güzel. Bu hafif hava yaptı bunu. Yükseklere çıkmaya başladığınızda bunu hep hissedersiniz.

Bilimsel yöntemi uyguladığınızda her seferinde, nerede olduğunuzu, nereden geldiğinizi, nereye gideceğinizi ve nereye varmak istediğinizi bilirsiniz.

Tıkandığınız yerde, kesinlikle emin olduğunuz şeyi sorgulamanın vakti gelmiştir.


Einstein
"Bu konuya girmiş hiç kimse" diyordu, "görüngülerle bunların teorik ilkeleri arasında teorik bir köprü bulunmamasına karşın, pratikte, teorik sistemin tek belirleyicisinin görüngüler dünyası olduğunu yadsıyamaz."

Diyordu ki, günümüzdeki toplumsal krizlerin nedeni aklın kendi doğasındaki bir genetik bozukluktur. Ve bu genetik bozukluk giderilinceye dek krizler hep olacaktır. Günümüzdeki akılcılık biçimleri, toplumu daha iyi bir dünyaya doğru ilerletmiyor. Bu daha iyi dünyadan gittikçe uzaklaştırıyor. Bu akılcılık biçimleri Rönesans'tan bu yana etkinliğini sürdürürdü. Yiyecek, giyecek ve barınak gereksinimleri baskın durumda olduğu sürece de sürdürecek. Oysa şu anda büyük halk kitleleri için bu gereksinimler her şeyin üzerinde değildir, bu yüzden antik çağlardan beri kuşaktan kuşağa geçip bize gelmiş tüm akıl yapısı artık geçerli değildir. Gerçek niteliği görülmeye başlanmıştır - duygusal yönden sahte, estetik yönden anlamsız ve ruhsal yönden boş. Bugün olduğu ve gelecekte uzun süre olmayı sürdüreceği durum budur. *

Yolculuk etmek bazen varmaktan daha iyidir.

Bu gün gün ışığında her şey öylesine yoğun ki. Gölgeler karanlık, aydınlıklar parlak. Gökyüzü koyu mavi.

Sanki, yapımı saatlerce sürmüş yapılar bir başka düşünce ya da işin en ufak şaşırtmasıyla darmadağın olacaktı.

Oraya çok az insan yolculuk yapar. Maddi dünyanın bu içinde bulunduğumuz yüksek ülkesi gibi, burada gezmenin hiçbir gerçek kazancı yoktur; bazı kişiler için ise bu yolculuğun, cefasını çekmeye değer kılan, kendine özgü sert bir güzelliği vardır.

Ama ben motosikletin sürekliliğiyle gerçekten ilgileniyorum; onu düşünmeyi, onun hakkında konuşmayı gerçekten istiyorum ve bunun sonucunda, öğle yemeğinde konuşmaya elverişli, alışılmış konulardan uzaklaşma eğilimi gösteriyorum ki bu da bana ketum, uzak bir görünüm veriyor. Bu bir sorun.**

Resmi olarak okul, bir "eğitim fakültesi"ydi. Bir eğitim fakültesinde öğretirsiniz, öğretirsiniz, öğretirsiniz; araştırma için zaman yoktur, düşünmek için zaman yoktur, dış olaylara katılmak için zaman yoktur. Salt öğret, öğret, öğret ve sonunda zekanız söner, yaratıcılığınız körlenir ve neden böyle sönük olduğunuzu anlamayan, olan bitenden habersiz, masum öğrencilerden oluşan ve birbiri ardınca gelen dalgalara tekrar tekrar aynı sıkıcı şeyleri anlatan bir otomatik makine olursunuz. Sizi sönük bulan öğrenci size saygısını yitirir ve bu saygısızlığı ötekilere de yayar. Böyle biteviye öğretmenizin nedeni, bunun hem gerçek eğitim veriyormuş gibi görünüm elde etmenin hem de bir üniversiteyi en kolay yoldan götürmenin akıllıca bir yolu olmasıdır. (Bir hoca ağzından anlatıyor.)*

Gerçek üniversite zihinsel bir durumdur.

Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik bir biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir.



*Muhteşem bir analiz
**Bazen aynı şeyi hissediyorum.



13 Ekim 2013 Pazar

küseceksen oynamayalım

saçlarım 3 ay önce üç numara kesildi. ben her zaman böylee değildim. her zaman kısa saçım olmadı. 

dün vampire dairies izlerken farkettim ki kimsenin sakalı yok. yaklaşık 6-7 saattir dizi izlememin getirmiş olduğu "beyin.dll bulunamadı" formuyla beraber sakalımı kestim. daha sonra başka bir dizide usturayla küvetin içinde bacağını tıraş eden hanımefendiyi görünce çektim kapıyı çıktım dışarı aldım usturayı jileti ve "usturayla kendini tıraş etmek" gibi medeni cesaretinizin tamamını kullanarak yapmanız gereken eylemi gerçekleştirdim. kendimi beklediğimden daha az kesmiştim. 

düğün dernek işleri bana çok komik geliyor. bundan daha komik bir şey varsa, daha önce dalgasını geçtiğim "peh bu ne lan" dediğim şeyleri bir gün gelip kendim yapmam. lakin ben şans eseri yaptım. lise iftarında çekindiğimiz bu fotoğrafları gif formatında sizinle paylaşıyor, başarılarımın burada noktalanmasını temenni ediyorum. 


bu arada çok değişik bir şeyler öğrenecek gibiyim. yazmaya malzeme çıkacak mı, ufkum ne kadar genişleyecek bilemiyorum. 

bazen kuralları baştan koymak gerekir. en temel kuralım hep "küseceksen oynamayalım" olmuştur. 


9 Ekim 2013 Çarşamba

kuzeye giderken

güneye yolculuk etmek bir başkadır, sabah erken kalkılır solda güneş yükselir. pek süprizler beklemez seni güneyde. ekvator dünyanın çizgisel dönüş hızının en fazla olduğu yerdir. bu sebeptendir ki insanları daha hızlı yaşarlar. güneyde sürekli bir hareketlilik vardır, bir koşuşturma vardır. 1001 gece masalları da bu yerlerden birinde geçmektedir.

kuzeyin gittikçe soğuyan havası insanları da soğuk yapmaz. sadece biraz daha farklı, biraz daha yavaş yapar. en kuzeyde adamın biri geceyi görmek için 6 ay bekler.. bunu düşündüğümde işin içinde derin bir şeyler arıyorum.

bir coğrafi bilimler uzmanı ya da sosyolog değilim. konunun detaylarına bilimsel yöntemi kullanarak giremem. sadece kendi gözlemlerime ve edindiğim bazı bilgilere dayanarak sorular üretmesini engelleyemediğim iç benliğimin bazı cevaplar bulmasını istiyorum. herkes sorgular sorar diye bilirdim, ancak şu sıralar bundan eskisi kadar emin değilim.

karadeniz incisi sinop, barış manço parkından dalgakırana doğru.


2 Ekim 2013 Çarşamba

dönem başları

son bir aydır çok fazla müzik dinliyorum. neye göre çok fazla diyecek olursanız diğer zamanlarda dinlediklerime göre. bana göre, kendime göre. bazen bir şeyleri hep başkalarıyla kıyaslayarak düşündük, bunda yanıldık..


mesela şimdi bunu dinlerim, sonra başka bişey dinlerim. sürekli bişeyler dinlerim kulaklığım kulağıma yapıştı. her saat kulağımdaki bakteri sayısını katlayarak arttırdı.

2011 kışında ben vivaldi- four season dinleyerek uyurdum geceleri. ve eksilirdim biraz. ben biraz fazla düşünceleri ve fazla olan şeyleri eksiltmeyi severim biraz. tekrar tekrar gökyüzü aydınlanana kadar çalan 42 dakikalık eserin neresinde uyanırsam uyanayım hangi mevsim olduğunu bilirdim. ancak en çok kışı severdim.

sonbahar iyice kendini gösterdi. çok sevdiğim yağışlı havalar başladı. çok güzel ve rahat birşey olan botlarımı giymeye bahanemde hazırlandı.

cuma günü sinopa gideceğim, karadenizin incisi olan güzel şehire. oralara bu yazıyı okuyan herkesten selam götüreceğim. diyojen abimizin izini süreceğim. top secret olan deftere birinden bahseden yazılar yazacağım. planlar yapacak, hayaller kuracağım. kitap okuyup bazı satırların altını çizeceğim. ancak soranlara "motosiklet federasyonunun bir yarışı için hakemlik yapmaya gidiyorum" diyeceğim.

en iyisi bir kahve yapayım.