24 Nisan 2017 Pazartesi

Durağanlık

Huysuz bir adamın günlüğünü okuyordum "ekinokstan bir ay sonra" başlıklı bir yazıya rastladım. Bir liste olduğu gözüme çarptı, tüm yalınlığı ile buraya aktarıyorum.

Ekinokstan bir ay sonra;


- Hayatta kalmak ne yoğun bir tutku ve ne haz verici bir eylemdir. Bir canı almanın yüreğinizdeki ve aklınızdaki izini taşımak ise bu yoğun tutku ve haz verici eylemin süregelen yolculuğunda taşımanız gereken ağır bir yüktür. 



- İnsanlar yeryüzünde akıllı canlılar olarak gezerler, duyabildikleri, görebildikleri frekanslar kısıtlıdır ve pek çok fiziksel zayıflıkları bulunur. Akılları hayatta kalmak üzere programlanmıştır ancak anlaşılmaz bir biçimde bazı temel güdülerini -ki bazen bu hayatta kalmak bile olabilir - geri plana atarak seçimler de yaparlar.



- Sevmek yıpratıcı bir süreçtir. Bazı insanlar sevmek için kendilerini aşırı zorlamaya ihtiyaç duymazlar, sevmek bu insanlar için olağan bir eylemdir. Sevginin yıpratıcılığı eşit miktarda veya hiç karşılık alınamaması ile başlar. 



- Bazı insanlar vefasızdır.



- Bir çok insan kendilerine değer verildiğini hissettiklerinde aynı şekilde değer vermek yerine "cepte" olan bu karşı hisler ile egolarını beslerler. Beslenen bu egolar hep karşı tarafı yıpratır. Bahsedilen bu hadise ile değer veren kişi değer verdiği kişi ile arasını açmaya karar verir ise genelde "cepte" düşüncesine sahip kişi başka birini - insanlar her ne kadar bunu inkar edecek olsalar da - manipüle ederek yine egosunu besleyecektir. Bu durum beslenecek kaynak bulunamayıp mutlak yalnızlık ile baş başa kalınmasına kadar devam eder. Doğada bu ilişkinin bir çok örneği bulunur. İnsan türünde bazıları ise bu döngü içerisine girmemek için sürekli yalnız kalmayı tercih ederler. Yalnızlık bir seçimdir, çok azları anlarlar.



- Ölümler acı verir. Bir başkasının değer verdiği kişinin ölmesi ile insanların kendi değer verdikleri kişilerin ölmesi arasında "uçurumlar" kadar fark vardır. Yakınındaki ilk ölüm ile 15 yaşın altında karşılaşan insanlarda ortak bir özellik, psikolojik sapmalar ve erken olgunlaşma sıklıkla görülür.



- Yıldızlara her zaman güvenirim, çünkü onları yıllar boyu gözlemledim ve bu gözlemlerimi yüz yıllar boyunca yıldızları gözlemleyen başka insanların yazdıkları ile pekiştirdim. Ben yıldızları bilirim.



- Gemimi iyi tanıyorum, eksik ve zayıf yönlerini biliyorum, santim santim tüm tahtalarına dokundum, anladım ve hissettim. 



- Bulutlu bir gecede yıldızlar kaybolduğunda insanlar korkar ancak insanlar bana güvenirler, ben korkarım ancak ben yıldızlara güvenirim. Bazı gerçekler her zaman görünür olmak zorunda değildirler, yıldızlar oradalar ve ben bunu bilirim.



- Ekinokstan bir ay sonra susacağım ve zamanı geldiğinde gözlerinden galaksideki tüm yıldızlara bakacağım.

10 Nisan 2017 Pazartesi

Verona'da Bir Gün Diye Başlayan Bir Yazı

Aylardır Milano'dan başka bir yere gezmemiştim, bunun nedeni olarak ultra tasarruf modunda olmam ve biz gezmede bir kaç yeri toplu gezmek istememi söyleyebilirim. Lakin Büşra'nın Verona'ya gidelim mi diye sormasının ardından Verona'ya gitmiş bulunduk.

Verona Italya'nın aşağıdaki görselde gösterilen kısmında bulunan 260,000 nüfusuna rağmen oldukça popüler ve Unesco Dünya Mirasları listesine dahil olan bir şehir. 

Milano'dan tren ile veya otobüs ile ulaşım mümkün, bizim gideceğimiz tarihlerde tren bileti daha ucuz olduğu için tren yolculuğunu tercih ettik. İki çeşit tren Milano-Verona seferi yapıyor yaklaşık her saat tren var. Hızlı tren pahalı olduğu için yavaş olan -regionale- tren ile yaklaşık 1 saat 50 dakika'da Porta Nuova istasyonuna ulaştık.

İstasyondandan Şehrin ana meydanı denilebilecek Piazza Bra'ya gitmek için istasyonun hemen önünden kalkan otobüsler kullanılabilir. Bu otobüsler ücretli (kart almak gerekiyor) ancak tüm kapılardan hunharca bir kalabalık otobüse bindiğinden dolayı herhangi bir bilet kontrolü olduğunu düşünmüyorum. Alternatif olarak 15-20dk yürünerek de Piazza Bra'ya ulaşılabiliyor. Biz yürümeyi tercih ettik.

Piazza Bra'ya şehrin kapısı gibi görünen iki bina arasındaki eski bir kapıdan giriş yapıyorsunuz ve meydanın ortasında dinlenilebilecek bir park var, ilk gidildiğinde sağ taraftan 150m yürüdüğünüzde bir binanın altında turist info ofisi var ve oradan bedava şehir haritası alabilirsiniz.

Meydanın hemen diğer tarafında Verona'nın en önemli yapılarından biri olan antik tiyatro bulunuyor. Buranın fotoğrafını aşağıya ekliyorum. Vinitalia etkinliği için arenanın ortası böyle dizayn edilmişti MS.30 yılında inşa edilen bu yapıda halen konser ve tiyatro gibi etkinlikler gerçekleşiyor. Giriş normalde 10Eu ancak öğrenci kimlik kartı ile 7.5Eu ya girdik. Ben pahalı olduğunu düşünüyorum. 
St Anastasia - Verona


Verona Arena



















Şehrin en güzel yanı daracık sokakları arasında gezerken etraftaki dükkanları inceleyebilmeniz, üç tane büyük kilise var Duomo - St. Anastasia ve San Maggiore, sanırım hepsine giriş ücreti 2,5Eu. Biz pazar günü gittiğimiz için pazar duasının dağılma saatine yetiştik ve Anastasia da insanlar tam dağıldığı sırada aradan kaynayarak içeri girdik güzel büyükçe bir kiliseydi. 

Ancak 2.5Eu verilir mi bilemedim. İçerinin bir fotoğrafını yukarıya ekliyorum. Buradan hemen bir arka sokakta yer alan Adige nehrinin kenarına geldik ve buradan Ponte Pietra'ya doğru yürüdük ve Ponte Pietra'dan nehrin karşısına geçtik. Nehir boyunca butik minik minik bir sürü kafe var, menülerinin fiyatları 15-25Eu arasında değişiyor. 

Ponte Pietra'dan karşıya geçtiğinizde antik roma tiyatrosu bir tepenin yamacında size bakıyor. tepeye aralardan dar merdivenleri geçerek çıkıyorsunuz. "Teatro Romano di Verona" ismindeki bu yerin müze girişi de bulunuyor ama müzeye girmeden de tepeye çıkarken kalıntıları görebiliyorsunuz. Tepede ise çok güzel bir Verona manzarası sizi bekliyor. Adige nehrinin şehri nasıl sarmaladığını, Duomo ve diğer kiliselerin yükselen çan kulelerini ve şehrin tamamını tepeden görebiliyorsunuz. 

İsmini bilmediğim ama bahsettiğim tepe 
________________

Bu yazıyı burada duraklatıyorum, başka bir zaman bitirebilirsem bitireceğim. Arkadaşlar söylemek istediğim bir şey var.. Bu Avrupanın şehirleri ne kadar güzel değil mi? Arenası falan ne kadar muhteşem? O şimdi tiyatrolar yapılan konserler verilen arenalarda daha 1700 yıl boyunca insanlar dövüştürüldü, köleleştirildi, zevk için vahşi ve egzotik hayvanlar ile dövüştürüldü ve insanlar kahkahalar atarak bu şöleni(!) izlediler. 

Avrupanın muhteşem gelişmiş ülkeleri yüz yıl önce endüstriyel inkılaplar ile beraber ulaşım ve üretim araçlarının gelişmesi sonucunda işlenecek hammaddeleri afrika ve hindistanın tamamını köleleştirip sömürerek oradaki insanların emek ve kanları üzerine kurdular. Ve bu zenginliği devam ettirecek bir düzen kurmak için ise çok çalıştılar, avrupa birliği gibi muhteşem bir fikir ortaya koydular birbirlerini kolladılar. Müslüman bir ülke olan Bosna-Hersek'te daha yirmi yıl önce yaşanan katliamlara bile göz yumdular. 

Bu gün dünyanın dört bir yanında zulüm, güçlerin savaşı, birbirini öldüren insanlar, medya ile anlatılan hikayeler ve sokaklarına bakıp ahh ne güzel memleket diyorsak işte bu yüzdendir.

Buradan şehirlerinin güzel olmadığını, gitmenin gezmenin yanlış olduğunu vb şeyler söylediğim algısı oluşmasın. Ancak demek istediğim bir yemek önünüze servis edildiğinde mutfakta bunun içine tükürülüp tükürülmediğini bilemezsiniz. Tarih ise mutfakta neler olduğunu da görmemize yarıyor. Lütfen sadece önünüze gelen tabağa bakmayınız. Söyleyeceklerim bu kadar!