19 Kasım 2012 Pazartesi

öneriler-möneriler

konuya artık bodozlama girmek hoşuma gidiyor.

feysbukta takip ettiğim sinemasal isminde bir sayfa var güzel şeyler paylaşır. güzel olan şeyleri ara ara paylaşır. artık birçoğunu ezberlediğim şeylerle karşılaşır olurum.

örneğin:

Alışmaktan korktuğun için dokunmaktan vazgeçtiğin insanlar vardır.

La Fille Sur Le Pont 1999

paylaşımlarından biridir. yanınada fotoğraf iliştirilir hep.

sahiden varmıdır alışmaktan korktuğumuz için dokunmaktan vazgeçtiğimiz insanlar? vardır.. olmasa sinemada yer alırmıydı. sinema napar? bizim hissettiklerimizi hayal ettiklerimizi kıyısından köşesinden yakalayabileceğimiz duyguları alır karşımıza koyar bizi içine çeker yaşatır düşündürür ve bırakır (benim tanımım, ilk defa bir sinema tanımı da yapmış oldum). uzun lafın kısası tabi ki vardır.

ancak bilmemki marifetmidir korkmak ve vazgeçmek. sanki özenle seçip kelimeleri, bir cümleyi farklı yönlere mi çekiyorum diye soruyorum da kendime. yoğğ diyorum. gölgeler altında beklemek çoğu zaman bir marifet değildir. tabi ki herkes başka ve herkes aynı. derin konular bunlar ben yazmayayım bidaha bu konularda öyle detaylıca kafa yormadan.

velhasıl kelam : dağ başında gönle dur demek kolaydı, biz zor olanı seçtik.


ha bu da güzeldir 


.

17 Kasım 2012 Cumartesi

ehh

ehh 'yeter artık bune yaa' dedim bizim bi arkadaş gibi. ve bişeyler yazıyımda sizde okuyun istedim.

la bugün bir arkadaşın arabasında şöför yanı oturuyorum.. radyoda bangır bangır benim tabirimle "abidik gubidik" başkasının tabiriyle güze-hoş-ingilizce-yabancı pop- ıptıslı dıptıslı şarkılar çalıyor. bide grip olmuştumda ben pek bir huysuzumdur hastayken. başımda ağrıyordu sinüzit gözlerimin arka tarafından akıyor nereye gittiğini bilmiyordum. ve bende o düşünce ve fiziksel durum içerisinde radyoyu değiştirdim, sesini kıstım bir türkü çalmaya başladı.

arabada sesler yükseldi sanki balkan harbine yeniden girmişiz gibi -tarih sınavına gidiyorduk da- sesler gelince korktum. meğersem bizim değişikler türkü sevmezmiş yaaa bu nee yaaa felan gibi tepkiler verirlermiş. toplum tarafından demokratik olarak türkü kanalı değiştirildi. bende içimden söyledim ne var.

ha, şimdi konuşmama neden la diye başladım onu söyleyim:

selime anlattım durumu, selim dediki "la türkü la, türk la, olacak işmi sevilmezmi la türkü la" dedi

işte o yüzden la diye başladım..


sen motorsiklet günlüğü filmini izledin mi? izlesene..


!:)

12 Kasım 2012 Pazartesi

iki şiir, bir deli

hazırlayın şemsiyeleri
gökten taş yağacak bu akşam
taşların rengi beyaz
aydınlatacak gecemizi
düşecek başlarımıza
ve
ağrıyacak başlarımız
ağırlarken gözlerimiz
yaş taşlarını
göz yaşlarını
_____________

şiirlerim gezinir galaksiler arasında
ararlar en uçsuz manâları
belki bulurlar diye
o sisli gezegendeki
kalbini açan anahtarı

Mr. Zagoncu

28 Ekim 2012 Pazar

kayıp gölgeler kenti'n den

kitapları birleştiriyor bir şehirden bir şehre, bir gölgeden bir göle geçiyorum. gölgelere dalıp göllerden çıkıyorum.
 isimlerini bilmediğim insanların yaşamları hakkında yorum yapmayı bırakalı uzun zaman oldu sanıyordum. yanılmışım. bir matruşka bebeğinin kabuğuna takılmışım oysa ki..


sonra devam ederim..

23 Ekim 2012 Salı

berrak sudaki kırmızı balık

fesleğen kokuyor dünya.. ve ben yeniden yazıyorum.

kanuni tiger 250


bugün bir çılgınlık edip ruhsatı sigortası muayenesi plakası olmayan bir motorsiklet aldım.
günüm çok bunaltıcı geçti kısaca özetliyorum.

gece -- heyecanla uyku bölünmeleri ve motorsikletli rüyalar.
sabah 7 kalkış evrak hazırlıkları ıvır zıvır
sabah 7.55 evden çıkıyorum
sabah 8.35 motorun yanındayım
sabah 9.00 motorun sahibi motor adamın arkadaşının üstüneymiş onu bekliyoruz
sabah 10.00 motor -- -- --
sabah 10.15 sonunda motorun devrini alıyorum
sabah 10.35 motora binip eve geçiyorum (eve gelirken devir saatinin çalışmadıgını fark ediyorum)
saat 10.55 evdeyim motorun üstünü örtüp kaskı eve bırakıp metroya biniyorum
saat 11.33 sıhıyeden inmişim üzerimin çok pis motor yağı koktuğunu farkedip 5 tl verip jagler marka bir deodorant elimde üzerime sıkarak servise doğru koşuyorum.
saat 11.45 servis hareket ediyor
saat 12.30 okuldayım. bir dersini kaçırdığımı sandığım dersin hocasının gelmemiş esasında bir saat erken de boşa gelmiş oldugumu düşünüyorum.
saat 12.50 motorun muayenesi için internet başvuru sistemini kurcalıyorum ancak bir sonuç elde edemiyorum 0850 ile başlayan ve dakikası bilmem kaç tl olan numarayı arayıp randevu almaktan başka bir çarem kalmıyor ve üzülerek numarayı tuşluyorum. muayene randevusunu haftaya anca alabileceğimi sanmama rağmen yarına boş yer varmış 24 ekim sabahına alıyorum randevuyu. ancak sigortasını randevudan önce yaptırmam gerekiyor bu yüzden okul çıkışı planlarımda bir değişiklik yapıyorum buda canımı fena halde sıkıyor.
saat 13.30 termodinamik dersine giriyorum. hocanın ne anlattığı hakkında en ufak bir fikrim yok.
dipnot: bir önceki dönem not ortalamam 3.70
saat 14.45 bir derse girmiş ve sıhıye servisine geri binip sigorta şirketi bulup sigortamı yaptırmak istiyorum cebimde 70 lira var.
15.40 kumrular ile ziya gökalp arasındaki sokaklarda dolaşıp binaları süzerek sigortacı tabelası aramaktayım. bir önceki motorum SARVEN için en ucuz fiyatı veren ALLİANZ sigortayı arıyorum ama bulamadığım için başka bir sigorta şirketine giriyorum.

kanuni tiger 250


16.00 bana bisürü fiyat söylüyorlar geçen yaptırdıgımın 3 katı felan. telefonla bir önceki sigortacımı arattırıp kaça yapar diye sorduruyorum normal 1.5 katı bir fiyat alıyorum ama yapcak bişey yok. 80 lira. hemen bankaya gidiyorum koştura koştura 20 lira çekiyorum cebimdeki para 93 lira oldu. 80 lirasını sigortaya veriyorum ve motoru aldığım adamın sigortacımdan alabileceğimi söylediği EK1 isimli belgeyi talep ediyorum. bizde yok diyorlar emniyet genel müdürlünün etrafındaki sigortacı arkadaşlarının adresini ve ismini verip beni oraya gönderiyorlar. halbükü emniyet genel müdürlüğünden de alınabiliyormuş..
Saat bilmiyorum: yorgunum akköprüden inip 15 dakika yürüyorum sigorta şirketindeyim 1-2 dakikada 2 tane a4 kagıdı veriyorlar. borcum ne diyorum 10 lira diyor (namussuz). yan binadan 50 kuruşa aldığı kağıt için.
Saat bilmiyorum çünkü şarjım bitmiş. bu arada kol saati takma alışkanlığım olsa diye içimden geçiriyorum.
güzel bir akşam geçirdikten sonra eve dönüyorum
saat 8 felan.motorsikletin tekerinden geçirdiğim 3 metre kalın zincirin iki ucunu iliştirip kitlediğim asma kilidin sadece birtane biricik olan anahtarı yok ortada. terslik bu ya.. olacak yani. bir üzüntü bir sıkıntı basıyor beni. ki bu arada BABA denilen şey ortaya çıkıyor. aşağı iniyor. binanın karşısındaki dükkan sahibi arkadaşlarından SUcu arkadaşına gidiyor, (abi beni 2 yaşımdan beri tanır). ve kilidi açarız cevabı alıyorum. 15 saniyede kesilen kilit beni mutlu ediyor :). hırdavatçıya gidiyorum kapalı. yeni kilit yok. sucu diyorki zaten bunlar bir işe yaramaz ben bunu çekiçlede kırardım sessizce. baktıki ben zor durumdayım yarın getir sabah 8de haa diyerekten kendi dükkanının kilidini veriyor. ben duygulanıyorum. vay be diyorum. abi de "ata hürmetimiz yoksada sahibine hürmetimiz var" diyor. beni aşan bir söz olduğundan pek kurcalamıyorum..


kanuni tiger 250 kırmızı


evdeyim en azından birşeyler yazmış oldum. tarihede bu günümü geçirmiş oldum. (yada ben öyle düşünüyorum)
eh çok okutuk gerçi sen yazıyı okumadan fotoğraflara baktın ama telefonla çektiğim birkaç görüntüyü paylaşayım sizinlen:

Maşallah deyin..-

video ya gülmeyin lütfen. uçan motor


kanuni tiger 250




15 Ekim 2012 Pazartesi

söz

söz yazıcam uzun uzun ve kısa kısa yazıcam. ne zaman bilmiyorum..

1 Ekim 2012 Pazartesi

Ankara Şehir Turu

bu konuda yazıcam..
dedim yazıyorum:
bu otobüsler seni kızılay güven park önünden alır. dümdüz devam edip gider kuğulu parkın oradan U dönüşü yapar geldiğin yolu bide diğer türlü gelirsin. daha sonra ulusa gider, heykelden bir doksan derece sağ yapıp döner dolaşır 20dk içinde geri gelir güven parkta durur. haa saat 9daki son otobüse binmişseniz o gider milli piyangonun önünde durur. gariptir beleştir ama sıkıntıdan yapılabilecek şeylerdendir.
not: öğrenciyseniz gel la şu neymiş binek. diyerek birden fazla sefer binebilirsiniz.


29 Eylül 2012 Cumartesi

?

"İnsan ne için düşer?" diye sordu babasına.
"Yeniden kalkmak için." dedi baba.


25 Ağustos 2012 Cumartesi

çoğu bitti azı kaldı

odunu kendin kestiysen iki defa ısınırsın demiş adamın biri..
bizimde buralarda halimiz benzer.

tohumu ektik bekledik ümitsizliğe kapıldık ama meğer sabır gerekmiş ilk yeşili görebilmek için..
tam ümitsizlik anında gördük yeşili.. büyüttük ağacımızı sevgi ve su ile besledik.
daha sonra kesmek zorunda kaldık sevgi ile beslediğimiz ağacı :) sadece meyvesinin tohumunu saklayabildik gelecek için..

şimdi kendi büyüttüğümüz ağacı çoktan kesip ateşi yakmışız.. ısınıyormuyuz üşüyormuyuz emin değilim..

sadece elimde bir tohum.. diğer elimde senin elin..


13 Ağustos 2012 Pazartesi

dünyamız ne kadar

bir çocuk    :  dünyamız ne kadar?
mr. zagoncu:  sen ne kadarının içinde yaşıyorsan o kadar...



15 Temmuz 2012 Pazar

yağmurun sesi.

yağmur damlaları yere çarpıyor en sevinçli halleriyle. dağılıyorlar yeryüzüne ve toprağa. gece. hava karanlık. gökyüzünü yarıyor arada bir beyaz bir ışık ve ardından ürküyor yuvasındaki yavru martı, gökyüzü atıyor çığlık.

yazmaya vakit bulamadığımdan değil, üşengeçliğin doruğuna ulaşıp, bu üşengeçliği ise alışılagelmişliğe dönüştürme eşiğinde bulunduğum için yazmıyorum. yazamıyorum. ancak gecenin bir yarısı dürtüyor yağmur damlalarının sesi beni. bölüyor bin bir kahramanlıkla süslediğim düşlerimi..

ne haber var buralardan merak edeniniz var ise;
ben bilmiyorum. acayip karmaşık haldeyim. sadece idare etmenin sınırlarında geri dönmeyi bekliyorum.
göl güzel.. göl diyip geçmeyelim sanırım kara denizden büyük..
at pisliği ve çişinin kokusu artık beni rahatsız etmiyor alıştım..
ilk iki ödeemi aldım güzel geldi sıkıntı yok. ancak üçüncüsü eksilere düşebilir emin değilim..
ingilizcemin bozulduğundan bahsetmiştim. şuan ingilizcemin durumu nasıl hiç bilmiyorm o konulara girmeyelim, olay bitmiştir görüşmeyelim felan.

soğuk bir yazı mı oldu emin değilim ama şuan bir gözüm açık bir gözüm kapalı yazıyorum :)) belki kelimeleri bırakıp birkaç fotoğrafla renklendirebilirim yazıyı. sağlıcakla kalın...

Mr. Zagoncu
15 July 2012
Mackinac Island - MI - USA











2 Temmuz 2012 Pazartesi

heyt be amerika (1)

bir ingiliz, bir amerikan ve iki türkle kaldığım odamda yatağımdayım. amerikaya geleli iki bucuk hafta oldu. işe başlayalı ise 16 gün. burada 300 dolar için 2 hafta çokca çalışıyoruz. benim geldiğim yer michigan eyaletinin kuzeyinde göllerin ortasında mackinac island diye bir ada.
adada yapcak pek birşey yok sadece boş günlerimde bisiklet sürebiliyorum. adanın çevresini fotoğraf çekip turlamam 45 dk mı aldı.
çalıştığım otelde çok fazla jameikalı var pa kua denilen bozuk bir ingilizceye sahipler. bu yüzden ingilizcem git gide kötüleşiyor.
3 jameikalı, 1 bulgar, 1 romanyalı, 1 rus ve 1 amerikalı ile beraber çalışıyoruz :D hepsi bi alem başka kafa başka renk başka dil.. sanırım programın en güzel kısmıda bu..

aslında birsürü şey yazmıştım lakin internet bağlantım 2 gündür çok kötü o yüzden fotoğraf faslına geçebilriz..









10 Mayıs 2012 Perşembe

40 saniyede vize nasıl alınır


10 mayıs. sabah 8.30 vize randevum. gayet rahat bir şekilde 7.50de kapıdaydım. belgelerimi toplayıp beklemeye başladım. telefon melefon almıyorlar. eksik belgeniz varsa ankarada'ki büyükelçiliğin karşısındaki büfe sayfasına 5 tl alıyor. ona göre biz böyle bi kazık görmedik daha. neyse içeri girdik güvenlik sıkı. ilk bi belgeleri veriyosun sıra numarası alıyosun ve bekliyosun. numaran yanıyor. parmak izi veriyosun daha sonra konuşup vizeni alıp kargo şirketine (UPS) 15 tl ödüyor ve pasaportunu bekliyorsun. örnek vize görüşmemin detayları:
b=ben, d=diğeri.
b: merhaba
d: merhaba nasılsın
b: iyiyim teşekkürler
d: hangi üniversitedesin
b: cankaya university
d: ooo ankaradasın yani
b: evet endütri mühendisliği okuyorum
d: (transkripte bakıp) asdlakdlak demi?
b: what?
d: aldkaslk diyorum
b: alsdkalskd anlamını bilmiyorum
d: nasıl olur burda yazıyo, iki dönem okumuşsun.
b: haa.
d: nerde çalışcan
b: michigan, mission point isimli bir resortta banquet set up elemanı olarak çalışcam.
d: tamam kargoya adresini verebilirsin
b: sağol abla.
adlkasldkla : kadın bi kelime söyledi ama anlamadım gitti, sanırım hazırlık okulundan bahsediyodu. yani anlamadığınız kelime olursa sorun. yada bilmiyorum diyin. maksat kendini ifade etmek. oo yeah.
12 haziran yolcu..
özleyeceğim geride bıraktıklarımı... ;)
.

1 Mayıs 2012 Salı

ara vermek

zaten sallana sallana, sağ ve sol tarafımda gördüğüm bütün cisimlerin ilgimi dağıtmasına izin vererek sürdürdüğüm ders çalışmamı kasıtlı olarak tam ortasında bölüyorum. matematik(calculus) azıcık kenarda bekleyedursun bende bir şeyler yazayım dedim.

günlerden bir mayıs. geçen sene yazdığım yazı halen aklımda. yaptığın zafer işareti mi? yoksa barış mı? kutladığın zafer ne için, yada kazandığın barış?

bu aralar çok tatil yaptık. daha fazla tatil olmasın. herkes işini güzelce hakkıyla yapsın. lakin emek ucuz ekmek ise pahalı olmaya devam etmesin isterim. ben biz öğrencilere düşen görevin ise öğrencilik vazifesini hakkıyla yerini getirmek olduğunu, bilgi birikim yüksek çok okuyan, dinlemeyi bilen, anlamaya yorumlamaya çalışan, yeniliklere açık bireyler olmamız gerektiğini düşünüyorum. ilk önce bunlar olmalı ki sen başka bir konuda görüşünü dile getir ve insanlar seni dinlesin :)

kısmetse 12 haziranda yola çıkıyorum. yolculuk usa/michigan/mackinac city/mackinac island taraflarına. work and travel programına olan hevesimde eskisi kadar kalmadı artık. bunun en büyük nedenlerinden biri de fesleğenin türkiye'de gdo lu ürünlerin ise amerika'da olması. eğer bir isteğiniz varsa dönüşte getirebilir. ya da bir kızırderili tüyünüz varsa özgürlük anıtının başına asabilirim.

yalan bir ülke. ancak çok çalışıyor. o yüzden güçlü. peki biz halen şu yalan bu yalan diyip duracak mıyız yoksa çalışmaya mı başlayacağız?

yazımı burada sonlandırıp dersime geri dönüyorum :)
saygı ile kalın.

Mr. Zagoncu
Ankara

yazın çalışacağım otelin web adresi:
http://missionpoint.com/

18 Nisan 2012 Çarşamba

sadeli olsun.

benim bir kitabım var. bitmeyen bir kitap, bitmeyen bir armağan. ve bende güvende o.

benim bir kitabım var. ilk kelimesiyle beraber sonu gelen
benim şiirlerim var dizlerinin vezni bozuk, kağıtları buruşuk
şiirlerim atılı değiller çöp kutusunda. asılılar birer iple tavanımda
benim kağıtlarım var orada, burada
içinde kızgınlıklarım yazar, söyleyemediklerim

benim iki yönüm var. iki kaderim, iki seçimim. beni yokuş aşağı bırakan kadın söylemişti bana. otobüsteydik. o cam kenarında. "iki farklı sen varsın" demişti "hangisi sensin bilemiyorum". ben sadece özür dilemiştim.
herşeyden soğuğum aslında. birşeyleri düzeltmeye çalışmıyorum. yorgunum biliyorsun.
tiki olamayacak kadar akıllısın. denize atılmış bir küp kadar dolu. kuytu bir liman değilsin. koca koca duvarların var dayanırsın. çoğunlukla yaklaşamaz dalgalar duvarlarına.
fırtınalı sulardan bir göl gibi davranmasını beklemek.


rüzgar bugün lodos esiyor. borda feneri gözüktü gelen var sularıma. floklar çözülsün fırtına yaklaşıyor. camadan vur kaptan. tüm dünyaya geniş, yüreğine dar olan..

14 Nisan 2012 Cumartesi

bir


aldığım nefes yetmedi söndürmeye içimdeki ateşi,
yandım.

söylediğim sözlerin yoktu bir tesiri artık,
sustum.

gözlerindeki ışık gökyüzündeki gibi değildi,
uyudun.

şiirler yazdım.
anlatamadım.

Mr. Zagoncu

9 Nisan 2012 Pazartesi

kahve gibi yazı


şimdi hiç demeyin kahve gibi yazı olur mu. her şey kahve gibi olabilir, ben bunu sonra sana anlatabilirim ancak bu yazının kahve gibi oluşu şundandır; üzerime çökmüş yorgunluğu giderir diye ayaklarımı uzatmış uzun süredir birşeyler yazmamanın vermiş olduğu dolgunlukla üzerimdeki yorgunluğu az da olsa atsın diye yazıma başladım. yorgunluk yazısı..

geçtiğimiz haftalarda çıktığım balkan turunda 4 ülkeyi görebilmiş ve iki tanesini gezebilmiş oldum. kosova ve bosna hersek'i güzelce gezdim. hatta bosna hersek'in baş kenti sarajevo(saraybosna)  kentini istanbuldan daha iyi bildiğimi söyleyebilirim artık.

gel benimle..

25 Mart / Pazar, 01.00, Kosova- Sırbistan arası biryerler /
gezmekten daha çok gezebilmek haz veriyor bana. gezdikçe fiziksel ve zihinsel yeterliliğimi hatırlıyor, ellerimi ve kollarımı daha çok açıp daha bir sarılıyorum gökyüzüne. dün iletişim kurmanın gayet kolay olduğunu test ettim ve öğrendim. hiç yabancı dil bilmeyen bir amcaya fotoğrafını daha önceden çektiğim yeri kameramdan göstererek nasıl gidebileceğimi ingilizce sordum. ağzından tek kelime çıkmadan doğru yeri tarif edebildi ve bende anlayabildim. tabi ben işimi sağlama almak için gidip güzel gözlü bir kosovalı kıza daha sordum. o da yarım yamalak ingilizcesiyle anlatıp arkadaşıyla gülüşe gülüşe gözden kayboldu.

26 Mart / Pazartesi, 05.53, Sarajevo /
burada köprüler yalnızca iki toprağı birbirine bağlamıyor. ayrıca insanları, düşünceleri ve daha nice değerleri birbirine bağlıyor. bazı köprüler de sınıfları birbirinden ayırıyor. su her yerde. nehirlerin sağından, solundan yada üzerinden geçiyoruz sürekli. dağlar ve yollar alabildiğince kırılıyor. bir yılan gibi değil, bir hasret hikayesi gibi bu defa. ilkokul ve lise öğrencilerinin tatil zamanlarında gönüllü olarak çalışması sonucu yapılabilen tünellerin içinden geçiyoruz. her tünelin içinden geçtiğimde başka bir hayat benim içimden geçiyor ve gökyüzüne yükseliyor.

ve son olarak.. ben duygularımı dillendiriyor değilim sana karşı. asla saklamadım sana yazdığım kağıtları senden. sadece sen gelip bakmadın..

22 Mart 2012 Perşembe

haberler..

yakında size balkanlardan eser rüzgarın bana anlattığı hikayeyi anlatıcam! merak eden varmı ki...

17 Mart 2012 Cumartesi

davetler serisi 0.1

zerafetini zulüm olarak kullanabilecek biri tarafından yazılmıştır:
davet etmek insanları biryerlere uzaklaştırır veya yakınlaştırır. ben bugün arkadaşlarımı üzen düşünce ve(ya) fikirlere karşı bir davetiye yazacağım. çünkü pek çokları bilir ki arkadaşlarım değerlidir.ve  pek azı da bilir ki ben bunları pek dile getirmem..
ey çocukken hayellerini gökyüzüne asmış, büyüdükçe küçülttüğü gökyüzünün altında boynu bükülmüş insan. sen dünyayı uygun şekilde okumadığın, okusan bile ders çıkarmadığın* için dilini tutmayı bilmezsin. sözcüklerin zehir olur. dolaşır tüm vücutta ve nihayetinde kalbe vardığında yakar canı. o zehir böyle bir etki yaratır insanda. bazılarının gözlerinden yaş akıtır bazılarından öfke.
sen bilmezsin neden sustuğumuzu. sen bilmezsin nasıl oturup nasıl kalktığımızı. bizim kavgalarımız kansız bitmedi hiç. kanımızdan kavga hiç eksik olmadı. söz vermiştik henüz çok küçükken. eğer bir gün gerçekten biri(leri) canımızı sıkmayı başarırsa, ve onların gözlerindeki nefret dillerindeki zehir kadar çoksa kavgamızla selamlayacaktık onları. kavgamız kanımızdı.
atalarımızın savaşlarını ezbere bilirdik. zulüm varsa bunu ortadan kaldırmak için yapılan kavga helaldi. zulüm bizim için adaletsizlik demekti. dünyaya açıktık. boyunlarımızdaki dövme adaleti temsil eden themis'in simgesi idi. çok zamanlar oldu korktuğumuz. ilk adımı attığımızda düşmekten korktuk. daha sonra yüksek duvarlardan atlamaktan. bir zaman geldi ki artık fiziksel bir korkumuz yoktu. ruhsal düşüşlerimiz bizi korkuttu. söylenen bir söze verebileceğimiz cevabın bizi düşürmesinden korktuk. sabır ettik öğrendik.
daha uzun uzadıya bahsedebilirim sana kendimden. ancak bizim karargahımızda okunan kitap dünya kitabıydı. yorumlanan dünya idi. gelmiş geçmiş tüm peygamberler ve kutsal kitapların şahidiydi dünya.  sen de okumaya bir yerden başla ki davetimin derin anlamını kavrasın zihnin.
davetim sana ey insan. zehrine hakim ol, terazimizi bozma.
*:"Her lafı duyma diye kulağının ardı var, her şeyi görme diye gözünün kapağı var,her lafı söyleme diye dilinin önünde dudağın var."

10 Mart 2012 Cumartesi

benliğe giden yolculuk vol. 1

"Her lafı duyma diye kulağının ardı var, her şeyi görme diye gözünün kapağı var,her lafı söyleme diye dilinin önünde dudağın var."
  • biliyorum bu sözler sana çok anlamlı geliyor. ancak anlamlı gelmesi yetmiyor. peki biz ne yaptık?
  • işimize gelmeyenleri kulak ardı ettik. zor olandan kaçtık. zor'un üstüne gittik mi yeterince?
  • tüm ayıpları gördük,  göz kapağımızı sadece gerçeklerle karşılaştığımızda ve uyurken kapattık. korktuk. kendimizi suyun akışına bıraktık..
  • tüm çirkinlikler ağızımızdan çıkıverdi. en tehlikeli olanı buydu. zehirlerimizi hiç düşünmeden gönderdik karşı tarafa. bazen pişman olduk. kimilerimiz ise ne yaptığının hiçbir zaman fakında olamadı.  
gerçekten düzene yenik düştük mü?

4 Mart 2012 Pazar

yenilikler, eskileşmeler..


çok uzun olmasa da hatırı sayılır bir süredir yazmıyorum. derslerde neden dalıp gittiğim bilinmez ancak sıranın yada defterin bir köşesine karaladığım birkaç cümle havada uçuşuyor okul duvarları arasında gezinirken. eskiden sahip olduğumuz ancak şimdi büyük bir kısmını yitirdiklerimiz için yas tutuyorum bu günlerde. "büyümek" diye tabir ettiğimiz kalıptan olabildiğince uzağım, tanıdığım bazıları gibi. hayallerini küçülteceğini kendini büyümek'in dışına çıkaranlar düşüncelerini eyleme geçirirken beni az da olsa heyecanlandırabilen az sayıda şeyden birini gerçekleştirdiklerini bilmeliler.
küçük bir dünya, az kelime, az düşünce, az hayal ve az para ile yaşıyor insan. tepkiler tahmin edilebilirin dışına çıkmadı pek. konuşmalar "ama napıyım alışmışım" diye sonlandı.

aptal bir özgüven sahibi olanlar da yok değildi. hiç var olmayan
kimliklerin arkasına gizlendi onlar. kendilerini zehirli madde ilan ettiler. güçlü ve zekiydiler. ancak kendi benliklerini içinde boğuldukları için sahip oldukları muhteşemlikler onları bitirdi.
ait olamadığım bir yer yok, ait olabildiğim bir yerin olmaması gibi. sahip olamayacağım birşey yok. ve aslında tek sahip olduğumun yalnızca ben olması gibi. heplere ulaşmak için hiçleri göze aldığını bana söyleyebilir misin? bir gün herşeyi bırakıp gidebileceğini düşündüğünü biliyorum, bunu gerçekten yapabilirmisin?
yıldızların çok uzakta olduğunu söylerdin. ben sana onlara nasıl dokunabileceğini öğretebilirdim.

14 Şubat 2012 Salı

bilmeyenler

Gündüzler yeşildi çoban için,
Geceler ise kahverengi..


Geceden gündüz doğar,
Kahverengiden yeşil.


Belki bir tohum belki bir doğumdu bu,
Kaynayıp yerden akar iken su..


Bazılar yükseklerde ararlar kendini,
Alçaklarda kalanlarda aşamadılar bendini..


Çoban bilir gökyüzünün rengi nedendir.
Bu göklerin sahibi en çok sahiplenendir.


A.S.P
16 Nisan 2010

11 Şubat 2012 Cumartesi

7 Şubat 2012 Salı

cold

kırılmış dişlerim, ağzımda kanın tadı.
acı pompalar aort, kırık bir kurt kanadı.

karşımda rüzgar gözlü biri var. zamandan ve mekandan soyutlanmışım. hissettiğim bir sızı var. ve uzunbir süreden sonra herhangi bir duygu hissetmenin mutluluğu..

27 Ocak 2012 Cuma

gökyüzünün özeti

bu kış pek az şikayet ettim. çünkü bu kış ankara'da olması gereken gibi geçiyor. eskiden olduğu gibi, ellerim daha küçükken, gökyüzünde uzaklardan bir kar tanesini gözüme kestirip onu ağzımla yakalamaya çalıştığım günlerdeki gibi. ben eskiyi özlüyorum.

eski. şimdi hemen sıralamak isterdim, eski dediysek dün değil canım "var olmanın bile unutulduğu var olmak için önce yok olmak gerekilen eski" diye. ancak bu seferki durum farklı. ben çocukluğumu özledim. beş sene sonrada bu günümü özleyeceğim.

çok bir şey yazasım yok. seni dinleyesim var.. dedektif gibi sözcüklerini takip edesim, anlam çıkarma arayışını arayasım var. şiir yazmıyorum artık bir uyak aramaktan vazgeçtim. düzensizliğim içinde bir düzen buldum. o düzen içinde bulunduğum insanları sürükleyen nehrin ve nehirdeki insanlarınkine hiç benzemiyordu.
ve ben gözlemledim, duruldum. gökyüzünden bir armağan oldum.
gerçekten önemli olan her şeyin gökyüzünün altında yapılması gerektiğini öğrendim.

Fotoğraf:  28 ocak 2012 Elmadağ..


Birde dinlenilesi şarkı..

23 Ocak 2012 Pazartesi

yaşam pınarları

insanların değerleri var. kimininki kimine göre kötü veya iyi. o değerleri besleyen pınarlar var. yaşam pınarları. değerlerin dünyayı görüşünle beslenir. halihazırda insan olmak bir değerdir. ona ne kadar sözde, ne kadar gerçekte sahip olduğumuz başka bir yazının konusu. ancak gece hayal ettiklerini gündüz yaşayabilenlere ne mutlu.


bir arayış içinde olmalı insan. bir iş, bir eş, bir hayal, bir toprak. aradığı birşey olmalı. birşeyleri anlamlandırmalı ki yaşamının biryerden bir yere varacağını bilsin. ve diğerleri var birde. arayışları var çok eminler. birşeyleri bulacaklar güçleri var. ancak söyleyemiyorlar aradıklarını. sadece neyi aramadıklarını daha önceki bulduklarından yola çıkara dile getirebiliyorlar. kelimelere sığmayacak birşey olsa gerek aradıkları. belkide arayışın kendisidir aranan. sahi senin aradığın ne?

arayışın kendisini aradı. emin olduğunda geriye attığı bir adım ile sıçradı.
boşlukta koştuğunu düşünürsen düşersin.


12 Ocak 2012 Perşembe

zihnimin calculus'tan olan kısmını bir kenara itip birşeyler yazmak için zaten açık olan bilgisayarımı önüme çektim. bugün grip belirtileri gösteriyorum, ancak bu beni rahatsız etmiyor. zaten nadir ve çok kısa süreli hasta olduğum için garipsemiyorum durumu. başımın hafiften ağrımasını ve burnumun tıkanmasını kabulleniyorum. bu kabulleniş kirlenmiş bir ruhun bir o kadarda kirlenmiş bir bedenin içinde sokak lambasından uzak bir bankın üzerinde dünyaya nefretle bakan arkadaşımı hatırlatıyor. benimkinden biraz farklı olsada oda kabulleniyor birşeyleri.

görmek çok önemli benim için. bu sıralar görme becerilerimi kaybettiğimi düşünüyorum, yaratıcılığımıda aynı şekilde. sözcüklerin peşinde koşar oldum, onları kovalıyorum ancak onları yakalayıp hizaya dizmek, anlamlar oluşturmak, anlamların içine anlamcıklar gizlemek sanki daha zor artık benim için. belki birgün bunlarıda yazamayacağım. sadece birkaç kelime ile konuşacak kapandığında düşlediğim yere gidebildiğim gözlerimle aynı yüzü paylaşan dilim. ve o vakit geldiğinde bile sana merhaba diyeceğim.

sen kendini adadığında dünyadaki tüm değişkenler senin yelkenine üflemek için sıraya girerler. inanmak yetmez, bunu göstermelisin. 


Mr. Zagoncu / 12 Ocak 2012
Türkiye.

10 Ocak 2012 Salı

anahtar kelime vol.1

eğer sen bilmiyorsan o nehrin adı neden asi, sen öğren. o zaman daha iyi anlayacaksın.


4 Ocak 2012 Çarşamba

ferah olmayan yürek

can sıkıntısından yazdığım yazılar olurdu ancak canım sıkıldığı için yazmalarım pek nadirdir. nedenide canımı sıkabilecek şeylerden uzakta durmam onlara yaklaşmamam sanırım. belkide korktuğumdandır kim bilir?
bakalım kitapkurdu kafe den hoca ne diyor "bir çay doldur bana hayatım gibi koyu olsun, şeker atma içine dertlerim gibi acı olsun, çıkar kaşığı içinden benim gibi yalnız olsun". merak ettim hoca benim çayı şekersiz içtiğimi nerden biliyor. aa sonra aklıma birde ne gelsin. hani duygularda ortakya..

mister zagoncu bir tane dedektifle tanıştı şimdiye kadar. ilk başlarda dedektifi kendi gibi gördü. ruhları benzerdi. en azından farkı görebilme, özgüven ve ayak uydurabilme konularında denk sayılırdılar. daha sonra dedektifi henüz çok az tanıdığını unutup işleri kafasında çok erken büyüttü zagoncu. imge değilde metafor dedi dedektif. insan ne ile yaşar diye sorulduğunda ise insan insanla yaşar dedi. ha birde yeni kelime öğrenilir dedektiften "avangart".

zagoncunun zayıf noktası bazı konularda ayarının olmamasıdır. örneğin istediği zaman abartılı biçimde yemek yiyebilir. sevdiği zaman ya çok sever ya az.

bir kitap okuyorum ismi "kinyas ve kayra" yazmayı istediğim kitap tarzında. kitabın içindeki karakterlerin ruh halleri beni unutulmuş zamanlardaki gizli hallerime götürdü.

ha birde yazmak istediğim hiçbişeyi yazmadığım bu yazıya hayatının baharında felsefe yapmaktan vazgeçmiş ve doktorluğa soyunmuş birinin sözleri eklenir.
"Deveye sormuşlar 'boynun neden eğri?' diye, 'medula spinalisin merkezi ilk omurun miyeli sinirlere yaptığı lokal baskıdan ötürü dorsal ve ventral motorik sinirler sıkıştığı için' demiş."