30 Kasım 2011 Çarşamba

eski ve yeni sevgililere;

eleklenmek.

koca bir elekdi dünya. gece gündüz sallanırdı. sallandıkca düşenler, onlar düştükçe gözlerden düşen damlalar da vardı. gökyüzünün rengi bakan göze göre değişir. bakan gözler göz göze gelince her şey susardı. dünya sallanır, gözler buluşur, küçülenler düşer, büyüyenler kalırdı. işte sen böyle bir dünyada elekten düşme. sarıl sevdiğine ve küçük olma. bu dünyada tek başına küçüksündür. iki kişi "bir" olmayı öğrenip büyürsün. ancak unutma dünya sallanır. sallandıkça aranız açılır. eh elek bu çünkü seni küçültmek ayıklamak ister. sen sımsıkı sarıl sevdiğine. izin verme ayrılmanıza, tek kalmanıza, düşmenize.
sallandıkça elek, gözlerin gitmesin başka gözlere. gezmesin etrafta bir arayış içinde. düşersin yoksa. herşeyden çok sendende çok o düşer. kendin için değil onun içinde sarıl ona. o da sana.
beraber büyüttüğünüz değerler o kadar güzel ve bembayaz olsun ki, artık elek sizden ümidi kessin.
gün gelsin iki kişilik bir eldiven örün. herkes diğerinin eli için örsün. eşit emek verin ki bitsin eldiven. yoksa bir taraf daha çok üşür.

ha diyeceksen peki ya sen? ve ben düşmemek için elekten. bir imge büyüttüm. sarıldım ona. açıp kollarımı koskoca gökyüzüne. ancak çokta sorma gerisini.
"boşlukta koştuğumu hissettiğim an düşerim".

27 Kasım 2011 Pazar

Özlemler..

bir liderlik zirvesi sonrası düşüncelerimi yazacağım.
bir hayal şehri istanbul'da, hayllerine ortak arayan 2300 kişi ile lütfü kırdar kongre merkezinde toplandık. bildiklerimizi hatırlayıp daha da pekiştirme imkanı bulduk, bilmediğimiz bir çok önemli düşünceyi çok önemli insanlardan dinledik.
"fikir üreten + hareket üreten = dünyayı değiştiren" 
"kendine ve dünyaya aç ve açık olmak"
ve istanbul.. hiçbir yerini gezemedim bu sefer. sadece görmeden de olur ya hani bazı şeyler, görmeden senden benden çok başarıya sahip olabilir ya insanlar. onları taklit etmeyi denedim, istanbulda, istanbulu görmeden, istanbulu hissetmeye çalıştım.
birkaç da fotoğraf paylaşayım sizinle, bu sefer bol fotoğraflı olsun gönderim.

dipnot: "sen bir düşün! hangi yolculuğun hangi düşün?" isimli yazımın altına yorum yapan arkadaşlar hediyelerini almak için "ahmetsaid@engineer.com" adresine iletişim bilgilerini gönderebilirler..



 selim ve kerim kardeşler, görme engelliler ve başardıkları şey muhteşem
daha fazla bilgi için. http://www.selimkerim.com/

 lütfü kırdar yanı olunca tanesi 83.3 kuruş.

 buğaz'ı hiç böyle görmüşmüydün.. :)




23 Kasım 2011 Çarşamba

isimsiz bir yayın

sıkışılmış kalmış biyerlerden sıkılmış kalmış bir jonglörün öyküsüdür.

bazıları içindeydi duvarların, bazıları sadece arasında. o da arasında olanlardandı belki hiç görülmemiş yükseklikleriyle hiç tarif edilemeyecek kalınlıktaki duvarların. duvarlar dedik ya işte içine çook insan alabilirdi duvarlar. onlar ki daha çokları gelsin isterlerdi duvarların içine, çünkü duvarların içinde hiç yalnız kalmazdın. peki ya diğer taraf? duvarların arası nasıl bir yerdir bilirmisiniz. duvarların arası demek; etrafında kocaman kocaman karanlıklar tarafından baskıya uğramak, içeri çekilmeye çalışmak, kaçmak, neden kaçtığını, neden kaçırdığını gözlerini anlatamamak, yalnız kalmakla eş değerdi. ve tüm bunlar bembeyaz yaşamaya tam anlamıyla değerdi :)

o kada alışırsınki belli bir zaman sonra. yalnızlık zor gelmemeye başlar. hatta katılacağın zirve başvurusuna bile "kendi omuzlarına tırman, başka nasıl yükselebilirsin ki" yazarsın. toplumcu gerçekçi yalnızlık da diyebilirsin buna. toplumun gerçeklerine kızmakta durumu özetler bazen.

herkesin bir ütopyası vardır. amaç her zaman o ütopyaya ulaşmak değildir bence. amaç ütopyanın varlığını korumak olmalı bazen. çünkü öyle bir zaman gelir ki; kurduğun hayallerin gerçekleşmesinden çok, kurduğun hayallerin halen orda olup olmadığını bilmeyi özlersin.

başı olmayan bir yazının sonu da olmaz hani. sen anlatırsan ben de dinlerim.

18 Kasım 2011 Cuma

sen bir düşün! hangi yolculuğun hangi düşün?

bir yıldız parlarken görmüşsündür muhakkak. seyretmiş olmalı insan; şehirden uzak bir yerde sahte ışıkların gözlere değmediği bir yerde, yıldızları. elbet düşünmüşsündür o an. bazen neyi düşündüğün olgusu öylesine net, bazense düşündüğünü bile unutturan bir manzara, hayal et! ve tabi rüzgar olmadan olur mu. esecek rüzgar daha öncekiler gibi senin de üzerine. öyle bir geçecekki senden, düşündüklerinden, tâ içinden, titreyeceksin. gözün yıldızları izleyecek.. tüm bunlar olurken işin romantikliğini bozmak isteyen munzur bir takıma mahsus bir grup turuncu renkli uzaylı o senin seyrettiğin ve yıldız diye isimlendirdiğin ışık tanelerinin bir tanesinin içinde minnacık kalan bir gezegende kocaman kulakları ve 130cm yi geçmeyen boylarıyla 123 yaşlarına gelmelerine rağmen oyun peşindedirler. çıktıkları onlar için kocaman bizim için orta büyüklükte sayılabilcek bir ranıç ağacına tırmanıp tâ çok uzaklardan senin onları izlediğin ve onlara minicik bir yanıp sönen yıldız gibi görünen samanyoluna daha da yakın olmayı planlamaktadırlar. çok açık mavi renkte olan yat  ismini verdikleri dört ayaklı canlılardan inip ağaca tırmanmaya başlarlar. bu sırada hani senin içini titreten rüzgar varya o da bu 7 tane turuncu tenli uzaylıcıkı korkutmak için kuvvetlice eser ve ağacı bir o tarafa bir butarafa minik uzaylılar tırmanırken onları sağa sola serpiştirmek suretiyle sallar.

daha sonra ne olur? hadi anlat bana. bilen olursa ödülü kaptı!

17 Kasım 2011 Perşembe

11 Kasım 2011 Cuma

bir kızgınlıktır sizinle paylaşacağım. takvimlerin 1den şaşmadığı günde yazacağım.

hadi ben buraya ara sıra yazıyorumda adama sorarlar "e çocuk o kadar gittin bi defter aldın, orayada yazıcaktın hani? neden iki aydır o deftere dokunulmuyor? ha." derler ve kızarlar.
halbuki ben elime alınca kalemi tüm yapraklar serilir önüme. bir çınardır özü yaprakların sonbaharın sonunda duran. yapraklardır gökyüzünün altında-yeryüzünün üstünde kuruyan. korkma artık boşluktada olsa yürümekten/koşmaktan. sen aldığın nefesten zevk almaya bak.

ha bu arada "bay zagoncu şunu oku iyidir" desene.

7 Kasım 2011 Pazartesi

i want to write something for Sarah. she is a good person and she has nice wiev of world. we met with her on an website and my first aim was to improve my english skills, but now i have a friend from a foreign cointry, and i can find almost everything -which are i expect from a friend- from her. i am glad to meet with you. and i hope you will have a good time in Turkey. and another friends from another countries, i know you want to read something written on english. i will try to do it when i get chenge. also i need all of you, because i am chatterbox and wanna to talk with you. see you again.

ister birileri karalanmasını birkaç kelimenin. ve ruh sığmaz taşar mürekkeb kabından..
bu aralar değişik şeyler yapıyorum, daha az düşünüyormuş gibi yapıyor, daha az önemsiyormuş gibi davranıyor, daha az ince bir ruhmuş gibi konuşuyorum. davranışlarımın çoğu birer deney gibi meydana geliyor. düşünüyor, uyguluyor, sonuçlarını gözlüyorum.

hah bazılarınıza anlattım hatta bazılarınıza birden fazla defa anlattım, benim okulum her gün 6buçukta biter, hemde akşam. hatta üç tane sınav olduk onlarda 6buçuktan sonraydı, hemde tekrar akşam. ve biz böyle okuyoruz arkadaş. çıkarım sınavdan saatler geç olmuştur ve benim gözler fıldır fıldır! neden acaba?.

bir yerlerde yüksek bir tepede yeşillikler kar'ın altında kalmakta. bu yerde gökyüzü mavi. ancak öyle bir mavi ki bu uzak diyarlardan gelenler mavinin bu tonunu bilmezler. anlamazlar zaten sadece rüzgarın anlattıklarını duyabilenler hayallerinde canlandırabilir bunu. kar alttan erimeye başlar, besler toprağı, arkadaşını. bu yerlerin soğuğu üşütmez seni. soğuk öyle bir soğuktur ki buz keser ellerin, hissetmezsin. soğuk öyle bir soğukturki mutluluk içinde yüreğin, üşümezsin. dalgalar yoktur artık, buz tutmuştur ağaçların dalgalanan dalları. gökyüzüne bakınca insan, anlarki lisan sahibi bulutlar. sana gösteriyor görmek istediklerini, özlenenin gözleri oluyor bazen, konuştuğundaysa senden öncekilerin özlemlerini anlatıyor, gösteriyor sana. ve zaten sen bunların hepsini rüzgardan dinlemiştin evvelden. devam et rüzgarı dinlemeye. kapat gözlerini izin ver, hele bir anlasın dost olduğunu gözlerinle görmekten vazgeçirecek seni.

A. Said Parlak / 7 Kasım 2011
Ankara / Türkiye