23 Ekim 2011 Pazar

vakti gelmiş birşeyler

en sevmediğim iştir veda etmek. hiç sevmedim ve sevmeyeceğim. vedalar, gitmeler, terketmeler, zorunluluktan dolayı bir nesneden, canlıdan veya değerden uzaklaşmalar tamamen ters benim doğama.

beş aydan biraz uzun süredir birlikteyiz, arkadaşın ismi sarven. inatçı bir keçidir aslında. eh hayatımdada önemli yeri vardır. dün son defa arşınladık yolları seninle. ilk önce kuzeye, oradan doğuya, daha sonra güneye ve batıya gittik. artık ellerimi iki yana açarak üzerinde durabiliyordum giderken, çünkü emindim artık senden ve kendimden. güzel bir veda turu oldu bence, yine o ağaçlarla dolu yoldan geçtik seninle. hani o benim kafam atınca hadi gidelim dediğim ve hiç ikiletmediğin yere. güzelce selamladık doğayı ve teşekkür ettik bu güzellikler için. ve şimdi sen gidiyorsun. belki gün gelir bir kez daha karşılaşırız.

bir okuyum dedimde, bayağı duygulu bir yazı olmuş, eh artık daha iyi bir sürücüyüm ve en geç bir seneye kadar başka bir motorsikletle karşınızda olacağım arkadaşlar.
ve bu şarkı huzurlu bir yolculuk yapmama bazende keyif içinde gözlerimi kapatmama neden olur.

17 Ekim 2011 Pazartesi

pastil havasında bir yazı

eh gün boyu kampüs içerisinde hasta hasta elimde çayla boynumda puşiyle zaman zamanda kafamda bereyle dolaştım durdum. ama her işte olduğu gibi bununda geçmişine inmek lazım;
11ekimsalı: mister zagoncu 7.47 de kalkar. çünkü o çift rakamla biten saatlerde kalkmayı sevmez. mesela kaltı saat 7.46 mı yatar içinden altmışa kadar sayar geri kalkar. herneyse. karar verir okula motorsikletle gidicek (okul ile ev arası 33km). hava kapalıdır, hafiften serindir, rüzgarlıdır. türlü türlü yol bilgisizliğiyle okula ulaşır ve aslında 32.6km olduğunu anlar. dönüş ise çok çetindir, hafif yağış altında, yerler yaş ve soğukla savaşarak eve döner -ki dönüş 35km dir.
13ekimperşembe: mister zagoncu sabah ne yaptı bilinmez, ben bile hatırlamıyorum. akşam iki ders için okula gider. okuldan döner.

14ekimcuma: mister zagoncu motorsiklet grubuyla bir hastanede lösemili çocuklar için toplanan yardımı iletmek için arkadaşlarına katılacaktır. sabahtan bass gitarıyla biraz zaman geçirir ve öğleden sonra keyifli bir yolculukla (giderken hafiften burnu felan akarak) organizasyonu gerçekleştirirler.

 
birde bu çocuğunn bazı arkadaşları var "abi ne zamandır sarvenle beraberiz bi fotoğraf çektiremedik" diyince kırmazlar onu.

dönüşteyse gözlerinin altı çökmüş burnunu çeke çeke "şifayı kapmış" denilen olayla bütünlenmiştir. o gün bu gündür bu çocuk hastadır. ilaç içmez. ancak dua ederseniz iyileşir belki.

birde hani birşey üzerine düşünürsün ve aklına takılan birşeyler olurya, hah işte bende ona kafayı takmış durumdayım benimle paylaşsana beraber düşünce üretiriz.

15 Ekim 2011 Cumartesi

yok etmeden var olmak

yok etmeden var olmak
işte deyişimiz. santarlistanbul 1910 yılında kurulmuş olan istanbulun elektrik santrali. şimdilerde enerji müzesi olarak görevini sürdürmekteve fırsatı olanlar için bir ocak 2012 tarihine kadar orada birşey var gidip görülmesi tavsiye edilir birşey o şey -çok şey bişey.

bir hapşırıkla başladığım paragraf bir diğer hapşırıkla devam ediyor. aa evet hasta oldum ve çok memnunum bu durumdan çünkü kış geliyor. aynı zamanda ilk vizelerde geliyor ama o ayrı bir yazı konusu olur sanırım. yaklaşık bir aydır hiç kitap okumadım. arkadaşımdan aldığım kitap -ki iki ay oldu- bile bitmedi henüz. yavuz ilk görüşmemizdek kitabını vereceğim.
 
kafası renkli olan insanlar duvarların arasından dışarı taşan renkleriyle beni selamlarlar. aklından bir sayı tutmalar meşurken şimdileri ben içinden bir hayal tut ve sarıl derim. tanımlaman önemli değil ki aslında birşeyi tanımalamak hiçte kolay birşey değildir.

bu arada; seninle karşılaşmak güzeldir marlis.

2 Ekim 2011 Pazar

tamam

tamam. sen; dünyanın acısını yaşamış, kalabalıkların arasında derdinin duvarını yaza yaza bitirememiş bir ruhsun. aynı ben ne güzel.
iyi de. sen; dünyanın şu karanlık yüzünü haykırmaktan cayıp, gökyüzünün maviliklerine sarılsan. bunu yapmadığında çirkin dünya üzerinde haykırdığın siyah lanetin aslında o tertemiz(!) bedenlerimizin taşıdığı tertemiz(!) ruhlarımızı düşün.
dünya öncelikleri hızla değişiyor. kısa bir süre sonra insanların daha fazla düşünmeye ihtiyacı olacak, ancak davranış seçimlerinin tahmin edilemez olması benim tercihimde üst sıralardadır.

gelecek dünyanın "güzel bir dünyada yaşamaktan ziyade içinde yaşadığı dünyayı güzelleştirmek" inancıyla dolmasını dilerdim.

en gelecek dünya, geçmişteki güzel masallarda gizlidir.


bu arada bu saate kadar uyumamış değilim, yazıyı yatağımdan kalkıp yazdım çünkü düşünceler uyutmuyordu. aferim bana.