31 Aralık 2019 Salı

Zam Zaman Zamazingo

Düşüncelerim kendini tekrar ediyor. Aynı tasfir hiç değişmiyor. Ve mavi nokta güneş etrafında bir tur daha dönüyor.

Biraz uzaklaşınca bile görünmeyen mavi noktanın içinde elbette görünmeyen bizler, bir iz bırakma peşinde savrulup gidiyoruz. Bu blog benim en devamlı izim olabilir. Hangi defterin hangi sayfasına neler karaladığımı bile hatırlamıyorum. Ki defterler çoktan geri dönüşüp restoranların masaları üzerindeki kalitesiz pecetelere dönüştüler bile.

Ayşem nasıl da hızlı büyüyor, gülüşlerini ve ağlayışlarını kaçırdığım için üzüntü hissediyorum. Ailem büyüyor ancak ailem, ben ve arkadaşlarım yaşlanıyor, değişiyoruz. Oradan huysuz bir adamın "ee ne olmasını bekliyordun? böyle oldu, böyle olur" dediğini duyuyorum.

Huysuz bir adam için yeni yılın pek bir afililiği yoktur, o bilir ki bizler küçük telaşlarımızda boğuluruz. Bu telaşlar bizi bize düşüren, bizi bizden ayıran, bizi kör eden telaşlar.

Devamı gelecek..

5 Kasım 2019 Salı

Bir gün ölünce

Bir gün ölünce yaşanılmış ve yaşanılacak olanlar unutulacak. Çok acı gerçeklerle yüzleşmeyi sağlıyor ölüm gerçeği insanda. Ne her an hatırlayabiliyorum - ki o zaman çok farklı bir şekilde yaşardım. Ne de unutabiliyorum.

Şu an ölmüş olsan etrafındaki her şey yaşamaya bir şekilde devam ederdi. Yatağımda uzanıp ölmüş olduğumu düşündüm. Babam televizyon izliyor, annem çay demliyor, ablam Ayşem ile oynuyor. Beni seven tanıyan herkes bir şekilde hayatlarına devam ediyor.

Zaman zaman durup düşünüyorlar, benim iyi ve kötü huylarım akıllarına geliyor. Beraber geçirdiğimiz zamanlar akıllarına geliyor. Ders çıkarıyorlar, üzülüyorlar, vay anasını diyorlar. Yaşamaya devam ediyorlar.

En çok eşyalarıma ne olur diye merak ediyorum. Bir gün ölünce evleneceğim kadına yazdığım ilk mektubu kim okumuş olacak, odamdaki eşyaları bozmaya kim cesaret edebilecek? Mail kutumda birikecek milyonlarca mail'in farkına google varacak mı? Sahiden google'ın ölen insanların hesaplarını anlayabildiği bir algoritması var mı?

Birden kağıdı ters çeviriyorum. Bu sefer kendimiz değil bir başkası ölüyor, çoğunlukla daha yaşlılar. Bir kaç ay üzüldükten sonra ardında bıraktıklarının nasıl paylaşacağını düşünen bir kalabalık.

Kafamdan bu düşüncelerin geçmesi mi daha mekruh yoksa bunları buraya yazmam mı bilemiyorum. En kötü gerçeklerle yüzleşmek psikolojimi artık daha kötü etkiliyor. Çünkü en kötü gerçekler daha bir gerçek geliyor bana.

Yeni bir kağıt alıyorum. Uğrunda öleceğimiz ve hatta "kurban olurum sana" diyecek kadar sevdiklerimiz var. Onlar iyi ki varlar, sevenler iyi ki varlar, sevgi iyi ki var.

Uzunca bir süre burada Tolstoy'un "İnsan ne ile yaşar?" ı hakkında göndermeler yapmıştım. Ben yine aynı sonuca çıkıyorum. İnsan sevgi ile yaşar. Hulasa buradaki esaslı kelimenin sevgi değil yaşar olduğunu düşünelim. İnsan bir şekilde yaşıyor, belki de elimizde olan tek şey bu, tek değiştirilemeyecek seçenek. Zamanın akışını istesek de durduramıyoruz, bir şekilde geçiyor. Hepiniz bu cümleyi okuduktan sonra gözlerinizi kapatın ve 7ye kadar sayın. Bu 7 saniyenin geçmesini hiçbir şekilde engelleyemeyeceksiniz.

Velhasıl bu 7 saniyede kendime bakıyorum. Yaptığım hatalara bakmadığım sürece yaşayacağım diğer 7 saniyelerde karşılaşacağım sıkıntıların boyutunun büyüyeceğini düşünüyorum. İnsanın kendine bakması gerektiğini söylemesi ile kendini değiştirmeye başlaması çok farklı şeyler. Değişim 7 saniyede gerçekleşemeyecek bir şey. Burada şanslı olduğumuz bir konuya değinmek istiyorum.

Ne yaparsak yapalım önümüzdeki 7 saniyeleri durduramayacağız. Öyleyse kendine dönüp bak. Sevdiklerine sarıl. 

10 Şubat 2019 Pazar

Yirmi Altıncı İsim Günümde

Ne derler bilirsiniz "dont breake the chain". Lakin hafiften zinciri çatlattık be. 8 senelik rutini bozdum ve aynı gün yazamadım. Neyse ki 1 günden bir şey olmaz.

İlk çeyreği de geride bıraktık. Gözümüz yükseklerde, aklımız havada uzunca sayılabilecek bir süre. Hani yirmilere adım atınca gülerek ve tam mizahla "yaşlandık be" deriz ya, şimdi benim yaşımda harbiden bunu hissediyorsunuz. Enerjiniz düşüyor falan değil. Mutsuzluk gibi bir şey de değil bu, ancak böyle bir durgunluk yere basmak falan. Seneler boyunca tüm fotoğraflarımda gökyüzüne bakardım, halen bu değişmedi ancak "garip mi durur" diye bir saniye düşünülen yaşa geldim işte.

Sarı bir kamyon buldum, biraz yıpranmış. Kasası oldukça sağlam. Tekerine ip dolanmıştı ipi çıkardım çek-bırak hali de çalışıyor. Ve bu kamyonu çok sevdim, sarı olan her şey ayrı bir güzel geliyor artık.

İtalya'dan geldim geleli geçen zaman pek bir soyut geliyor. Çok hızlı geliyor. Motosiklet alacağım lakin piyasanın durumunu görmeyi bekliyorum. Bu yaz tın tın gezmeyi düşünüyorum. Zaten vın vın gezmek bana ters.

Ne demiştik motosiklet ile A noktasından B noktasına giderken içinde bulunduğun C noktasının da tadına bakarsın, keyfini yaşarsın. Ben de 0 noktasından öleceğim vakit olan noktaya doğru istesem de durduramayacağım zaman çizgisinde ilerliyorum. İçinde bulunduğum 26 yaş (C noktası) bana neler gösterecek bakacağız. Aslında bakıyoruz, şuan bu yazıyı okuyorsan senin C noktan bu an. Ânı yaşa söylemine dönüp dolaşıp çıkıyoruz. Ama yaşadığımız anlar gelecek planlamasından tamamen soyutlanmış bir şekilde olursa sıkıntı.

Bende bazı değişimler oluyor, eksisine göre daha net bir insanım, daha kısa ve öz bir şekilde kendimi ifade ediyorum. Belki derin ve anlamlı cümleler kurmanın dışarıya çok bir şey ifade etmediğini düşündüğümden veya buna üşendiğimden olabilir. Evet üşenmek denilince aklıma bu blog sayfası gelir. Ayda-yılda bir yazma deyişinin ilk kısmı olan ayda yazmayı bırakıp yılda bir yazar oldum. Gerçi ben hep amatör bir yazar oldum. Belki bir gün Ay'a gider orada yazar olurum. Ayda çok yazarım.

Sarı kamyon yorgun, sarı kamyon yıpranmış. Herkes hayatta farklı yükler taşıyor. Farklı şekilde test ediliyor, Allah herkese zorluklar karşısında dayanma gücü versin.
________
Şimdi tamda yirmi altı yaşım, ve henüz bitmedi benim savaşım
Akvaryumum yarım dolu, eksilirken arkadaşım
Sıcak güneş, güzel bulut, semâlardır can yoldaşım
Kıymetlidir C noktası, hayal kurun ve çalışın
________