Genelde gündüz vakti yazmam yazılarımı, karanlıkla beraber gelir ve sıralanıverir kelimeler zihnimde. Ancak şuan alışılagelmişimin dışına çıkıp neredeyse sabah diyeceğimiz bir vakitte yazıyorum. Uzun zaman oldu, en son yirmi ikinci isim günümde paylaşmışım düşüncelerimi, o zamandan bu zamana neler mi geçti? Hayatımın en önemli dönemlerinden birini yaşadım, artık öğrenci değil 'mezun' olacak ve derslerle değil çalışmak, para kazanmak, kısıtlı vakitte uzaklaşma isteğini bastıracak hayaller kurup onları gerçekleştirmek için çabalamak ile uğraşacaktım. Bu düşünce bir türlü peşimi bırakmadı. On yüz bin baloncuk yutmadım belki ama o kadar alternatif gelecek hakkında düşündüm.
Yurt dışı yüksek lisans hayallerimi bir yıllığına kenara bırakmak zorunda kaldım, Odtü'de bir adet yüksek lisans dersini özel öğrenci olarak aldım ancak istediğim notla geçemeyeceğim sanırım.. İki defa aynı firmaya iş görüşmesine gittim, benim için muhteşem bir tecrübeydi. Arzu ettiğim ücreti vermeseler de (ki zaten henüz olumlu dönüş yapmadılar) piyasayı yavaştan anlamama yardımcı oldu bu görüşmeler..
10-13 Mayıs arası Italya - Roma'ya gittim, bu planıma en büyük katkı pegasustan bedava aldığım 1 uçak bileti ve yeşil pasaportumun olması oldu. Ne kadar düşük bütçeyle neler yaptığımı anlatsam şaşarsınız :) O kadar çok yürüdüm ki Roma'nın çok büyük bir şehir olmadığını yeterli enerjiniz varsa her yeri yürüyerek gezebileceğinizi söyleyebilirim. Ancak yalnız seyahat etmenin birtakım zorlukları var, uzun müze kuyruklarında beklemek neredeyse olanaksız (2-3 saat). Çünkü kimseyle konuşmadan o kadar süre güneşin altında beklemek delirmenize sebebiyet verebilir. Zaten ben o aşamayı geçtiğim için bana pek etki etmedi. Yeni insanlarla tanışma ve birileriyle konuşma isteğiniz yalnız seyahat ederken yükseleceği için medeni cesaretiniz oldukça artacaktır. Yanınızda kimse gelmiyorsa eğer "yol açık, yola çık" kimseyi beklemeyin.
15-17 Mayıs tarihlerinde ise Kastamonu-Azdavay'daydım. Motosiklet federasyonunda hakemlik yaptığımı zaten çoğunuz biliyorsunuz. Fırsat bu fırsat deyip, belki bir daha hiç yolumun düşmeyeceği yaylaları gördüm, muhteşem bir yer olan "Yanık Ali" konağında konakladım. Eko-turizm neymiş bir kez daha şahit oldum. Ülkemizin muhteşem güzellikleri ve oksijen dolu gökyüzü beni kendimden geçirdi..
Gelecekteki eşime mektuplar yazmaya başladım, henüz çok değil üç adet yazdım. Ona kendimden bahsettim, şuan ne düşündüğümden bahsettim, nerede olduğumdan ve onu tanımamama rağmen onun hakkındaki düşüncelerimden. Böyle şeyler yapan bir sürü insan var, gelecekteki çocuğuna her yaşı için doğum günü videosu çeken insanlar var, onlar bana ilham vermişlerdir kendilerine teşekkürü borç bilirim.
Ben de şiirler yazdım ancak hiçbiri Orhan Veli'ninkiler kadar güzel değil
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş
Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman..
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.
Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.
Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.
Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün.