27 Ocak 2012 Cuma

gökyüzünün özeti

bu kış pek az şikayet ettim. çünkü bu kış ankara'da olması gereken gibi geçiyor. eskiden olduğu gibi, ellerim daha küçükken, gökyüzünde uzaklardan bir kar tanesini gözüme kestirip onu ağzımla yakalamaya çalıştığım günlerdeki gibi. ben eskiyi özlüyorum.

eski. şimdi hemen sıralamak isterdim, eski dediysek dün değil canım "var olmanın bile unutulduğu var olmak için önce yok olmak gerekilen eski" diye. ancak bu seferki durum farklı. ben çocukluğumu özledim. beş sene sonrada bu günümü özleyeceğim.

çok bir şey yazasım yok. seni dinleyesim var.. dedektif gibi sözcüklerini takip edesim, anlam çıkarma arayışını arayasım var. şiir yazmıyorum artık bir uyak aramaktan vazgeçtim. düzensizliğim içinde bir düzen buldum. o düzen içinde bulunduğum insanları sürükleyen nehrin ve nehirdeki insanlarınkine hiç benzemiyordu.
ve ben gözlemledim, duruldum. gökyüzünden bir armağan oldum.
gerçekten önemli olan her şeyin gökyüzünün altında yapılması gerektiğini öğrendim.

Fotoğraf:  28 ocak 2012 Elmadağ..


Birde dinlenilesi şarkı..

23 Ocak 2012 Pazartesi

yaşam pınarları

insanların değerleri var. kimininki kimine göre kötü veya iyi. o değerleri besleyen pınarlar var. yaşam pınarları. değerlerin dünyayı görüşünle beslenir. halihazırda insan olmak bir değerdir. ona ne kadar sözde, ne kadar gerçekte sahip olduğumuz başka bir yazının konusu. ancak gece hayal ettiklerini gündüz yaşayabilenlere ne mutlu.


bir arayış içinde olmalı insan. bir iş, bir eş, bir hayal, bir toprak. aradığı birşey olmalı. birşeyleri anlamlandırmalı ki yaşamının biryerden bir yere varacağını bilsin. ve diğerleri var birde. arayışları var çok eminler. birşeyleri bulacaklar güçleri var. ancak söyleyemiyorlar aradıklarını. sadece neyi aramadıklarını daha önceki bulduklarından yola çıkara dile getirebiliyorlar. kelimelere sığmayacak birşey olsa gerek aradıkları. belkide arayışın kendisidir aranan. sahi senin aradığın ne?

arayışın kendisini aradı. emin olduğunda geriye attığı bir adım ile sıçradı.
boşlukta koştuğunu düşünürsen düşersin.


12 Ocak 2012 Perşembe

zihnimin calculus'tan olan kısmını bir kenara itip birşeyler yazmak için zaten açık olan bilgisayarımı önüme çektim. bugün grip belirtileri gösteriyorum, ancak bu beni rahatsız etmiyor. zaten nadir ve çok kısa süreli hasta olduğum için garipsemiyorum durumu. başımın hafiften ağrımasını ve burnumun tıkanmasını kabulleniyorum. bu kabulleniş kirlenmiş bir ruhun bir o kadarda kirlenmiş bir bedenin içinde sokak lambasından uzak bir bankın üzerinde dünyaya nefretle bakan arkadaşımı hatırlatıyor. benimkinden biraz farklı olsada oda kabulleniyor birşeyleri.

görmek çok önemli benim için. bu sıralar görme becerilerimi kaybettiğimi düşünüyorum, yaratıcılığımıda aynı şekilde. sözcüklerin peşinde koşar oldum, onları kovalıyorum ancak onları yakalayıp hizaya dizmek, anlamlar oluşturmak, anlamların içine anlamcıklar gizlemek sanki daha zor artık benim için. belki birgün bunlarıda yazamayacağım. sadece birkaç kelime ile konuşacak kapandığında düşlediğim yere gidebildiğim gözlerimle aynı yüzü paylaşan dilim. ve o vakit geldiğinde bile sana merhaba diyeceğim.

sen kendini adadığında dünyadaki tüm değişkenler senin yelkenine üflemek için sıraya girerler. inanmak yetmez, bunu göstermelisin. 


Mr. Zagoncu / 12 Ocak 2012
Türkiye.

10 Ocak 2012 Salı

anahtar kelime vol.1

eğer sen bilmiyorsan o nehrin adı neden asi, sen öğren. o zaman daha iyi anlayacaksın.


4 Ocak 2012 Çarşamba

ferah olmayan yürek

can sıkıntısından yazdığım yazılar olurdu ancak canım sıkıldığı için yazmalarım pek nadirdir. nedenide canımı sıkabilecek şeylerden uzakta durmam onlara yaklaşmamam sanırım. belkide korktuğumdandır kim bilir?
bakalım kitapkurdu kafe den hoca ne diyor "bir çay doldur bana hayatım gibi koyu olsun, şeker atma içine dertlerim gibi acı olsun, çıkar kaşığı içinden benim gibi yalnız olsun". merak ettim hoca benim çayı şekersiz içtiğimi nerden biliyor. aa sonra aklıma birde ne gelsin. hani duygularda ortakya..

mister zagoncu bir tane dedektifle tanıştı şimdiye kadar. ilk başlarda dedektifi kendi gibi gördü. ruhları benzerdi. en azından farkı görebilme, özgüven ve ayak uydurabilme konularında denk sayılırdılar. daha sonra dedektifi henüz çok az tanıdığını unutup işleri kafasında çok erken büyüttü zagoncu. imge değilde metafor dedi dedektif. insan ne ile yaşar diye sorulduğunda ise insan insanla yaşar dedi. ha birde yeni kelime öğrenilir dedektiften "avangart".

zagoncunun zayıf noktası bazı konularda ayarının olmamasıdır. örneğin istediği zaman abartılı biçimde yemek yiyebilir. sevdiği zaman ya çok sever ya az.

bir kitap okuyorum ismi "kinyas ve kayra" yazmayı istediğim kitap tarzında. kitabın içindeki karakterlerin ruh halleri beni unutulmuş zamanlardaki gizli hallerime götürdü.

ha birde yazmak istediğim hiçbişeyi yazmadığım bu yazıya hayatının baharında felsefe yapmaktan vazgeçmiş ve doktorluğa soyunmuş birinin sözleri eklenir.
"Deveye sormuşlar 'boynun neden eğri?' diye, 'medula spinalisin merkezi ilk omurun miyeli sinirlere yaptığı lokal baskıdan ötürü dorsal ve ventral motorik sinirler sıkıştığı için' demiş."