27 Mayıs 2011 Cuma

comrad

gerçi bu seneki akademik yıl tam olarak bittiğinde "vay be bir sene ne kadar da çabuk geçti" gibisinden birşeyler yazarım sanırım, ancak bir seneye yakın zaman da ayrıca çok çabuk geçti.
bugün değişik birşeyler yapmış olduk, ana kampüste ingilizce münazaraya katıldık iyiydi gerçekten değişik bir tecrübe oldu. (sonucu sorma :p)
insanın benzinle alakası olmayınca benzin fiyatlarıylada alakası olmuyormuş, benim motor sanki cebimi çok yakacak gibi duruyor.


ahh ahh gene dertliyim ha. biliyomusun artık bazı şeylerden emin olmaya başladım, örneğin bir insanla tanıştığında genelde şöyle oluyor; kıyafetlerden, maçlardan, televizyondan, görünüşlerden, davranışlardan konuştuğunda herşey çok güzel, hatta birazda yavşak olursan insanlara karşı hemen seni benimsiyorlar yok diğer türlü düşüncelerden, hareketlerden, zamandan, uzaydan, felsefeden -ki aslında hepsi dünyayı daha fazla umursamaktan geçen olgular- konuşunca amanın ne göreyim uzaklaşıyorlar benden :D sanırım birincisi hiçbir zaman olamayacağım (: sanırım dünyada meşhur "düşünen adam" heykelinin parklarda, kütüpanelerin önünde, parlementoların etrafında olup, bizim ülkemizde düşünen adam heykelinin bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin bahçesinde oluşunun bir nedenide bu. ancak inanmıyorumki sorun bizim ülkemizde değil; sorun dünyada :D :D dünyayı daha güzel bir hale getirmek için çalışalım ;)

23 Mayıs 2011 Pazartesi

domatesaid

ders çalışmam lazım. mızmızlanacak yer arıyordum bari buraya mızmızlığımı dökeyim dedim. evet hiç ders çalışmıyorum sınava az kaldı ve çalışmazsamda kalırım sanırım hazırlıkta. e bi gayret 2 buçuk hafta kalmışken yavaştan yavaştan şu uyuşukluğu üzerimden atsam diyorum ama bunu buraya yazarken bile esnediğime göre baya bir yol almışım demektir.

defterimi yanıma alsam ara ara yazasım geliyor, ancak yazdıklarımın kalitesi ve içeriğinden hiç memnun değilim. o kadar saçma basit ve anlamsız geliyorki sırf yazmak için yazmak gibi.
bazen kırk yıllık hatrı vardır diye zamanında kahve içtiğim arkadaşlarıma "nasılsın?" diye bir mesaj atarım. bazıları 'kimsin?' diye geri döner bana, bazılarıda 'birşey mi oldu?' derler. birkaçı 'ooo said naber' derken 'iyi sen?' diyenlerde olur. hepsinin hakkında uzun uzun düşündüğümü, attıkları bir mesajla beni sevindirip yada beni üzebildiklerini yada benim bu kadar saf olduğumu biliyorlar mı acaba?

19 Mayıs 2011 Perşembe

hadi bakalım


yav arkadaş sanırım yakında motosiklet günlüğü 2 yi çekicem yakında.
bugün biraz uzaklaşıp hem tabiri ve geleneği üzerine motorun tekerini doğrultmak için millete baklava dağıtacağıma bonibon dağıtırım dedim ve gimata gittim motorla.
yolculuğun ilk safhalarında kırmızı ışıkta çok çok beklemeyim arkalarda aralardan geçiyim derken aynam bikaç aracın aynasına çartptı baya bi korna yedim, neyse artık yapcak bişey yok deyip içimden özür dileyip bu konuda ders çıkardıktan sonra yoluma devam ediyordumki sanırım o araclardan birinin sürücüsü arkamdana bana yaklaşıp sollarken kafası bana dönmüş şekilde güzelce bi biiiib leyip kuru kalmasın diyede kornasının biib inede basmayı unutmadı.
eğer motosiklet kullanıyorsanız bunu herkes söylerdi daha önce, dolmuşcular seni takmaz, otobüsler sıkıştırır ölmen umrunda bile değildir, arabalar gereksiz yere yaklaşır, insanlar sanki çarpsan onlara hiçbişey olmuycakmış gibi önüne çıkarlar umursamazlar. evet eğer motosiklet kullanıyorsan sen trafiğin küçüğü, görünmezi, sayılmazı, ve tanı olarakta "delisi" oluyorsun. aynı zamanda özgürü, ruhu, canı, herşeyisin.
ışıklarda yanına geçtiğim bir dolmuş sanki benimle yarışcakmış gibi tamponunu benim önüme kadar hizaladı. sanki sidik yarıştırıyoruz. bilmiyorki benim kaportam kendimim! daha sonra yokuş aşağı çok düşük hızda 5-10km ile giderken önüme bir adam çıktı, yav adam gitmiyor kornaya basıyorum yavaşlayımmı hızlanıyımmı geçicekmi gidicekmi hiçbişey anlamadım ön frene bastım ön teker kaydı ve neredeyse duruyor hızda yana düştü motor. adam yüzüme bakıyor, kaskı çıkardım arkaya koydum, "abi dikkat etsene biraz" dedim, adamda tepki yok. çok şükürki etraftaki adamlar insan bi özür diler gibi tepkilerle bana destek çıktılar ki o zaman anladım; düşük hızda düştün ilk defa, motorun ilk defa yan yattı, pek bir sorunda gözükmüyor, sende bişey yok, etrafındaki insanlar geçmiş olsun diyor, anladımki herşey güzel (=


evin önüne geldiğimde tüm veled-ül zihn-i mubarek-ül eftamintokofti çocuklar etrafıma doluştular, hepsi motorun bi tarafından çekiştiriyor. herkes abi bende biniyim abi arkaya biniyim abi şu düğme ne abi abi abi abi.. yahu ne diyebilirimki minnacık çocuklar ben çocuklara kızamam hiç yani bi türlü beceremediğim şeylerden bitanesidir, neyse bitanesinin babası motoruma düşündüğü garajın projesini bana anlatırken yan çantamdan bi kutu bonibonu abiye verip abi bunu çocuklara dağıtsana onlarada aldım diyince çocukların gözlerini görmek muhteşemdi. ilgi motordan bonibona kaydı tabiki. tek teşekkür edense içlerinden büyüyünce en serseri olacağını düşündüğüm ve sanırım içlerinden tek erkek olanıydı.

bu gerçekten güzel birşeydi, siz de alın bir motosiklet beraber grup sürüşü yapalım (:
bu kadar yazmışım bi açayımda izleyeyim bari filmi (:

16 Mayıs 2011 Pazartesi

erkek adamın motorunun farı yuvarlak olur!

şimdi sana bir günümü anlatacağım;
dün gece uyuyamadım doğru düzgün. zaman geçmedi birtürlü sabah olmadı, akrep yelkovanı kovalamadı. bir önceki böyle yaşadığım geceye nazaran bu sefer sevgilim beni terketmemiş olması bir avantaj gibi görünsede terkedecek sevgilim bile olmaması normal sayılabilir. sabah kalktım eveet motor almaya gittim arkadaş. bildiğin ne zamandır sayıkladığım motora sonunda kavuşcaktım. motoru getirdik eve. herşey güzeldi bikaç birşeyi eksikti onlarıda yaptık, halen eksikleri var ama birazcık param olursa ilgilenebileceğim sorunlar. fotoğraflarını ekleyeyim.

dönüşte benzinlikte çektim, parmağımıda mazur gör.

bu bence özel bir foto. frekans bir müzik evi. bu arka plandaki arkadaş enes abi.
ben burada kısa zaman içinde çok güzel insanlarla tanıştım. reklam gibi olsun (:
son olarak bugün ilk defa hayatımda vakit bulamadığımdan yemek yemeye fırsatım olmadı. kahvaltıyla akşam 8 arası sadece bir poğaca simit karışımı birşey yiyebildiğimden eve gelince yemeğe atladım. oda midem küçülmüş sanırım rahatsızlık verdi, yemek yiyeli 2 saat olmasına rağmen halen çok açım :D zaten beni tok gören de pek olmamıştır.
ha bide küba ogün konuşmasaydık ben bunu alamıycaktım sanırım (: 
Miras değil alın teri :P
_

15 Mayıs 2011 Pazar

istemek

şuanda gerçekten yazmak istedim. hemde birsürü ellerim ağrıyıncaya kadar. ve bir tepede olsam rüzgarıda hissetsem güzel olurdu hani.ama yakındır birçoklarının tarihi.

bizim çerkez komşularımız var. bunlar bir ayrı. geçen sene ölen babalarının hayrına bir senedir birsürü şey dağıttılar. senesi geldiğinde ise tüm sülale toplandı yine. bildiğim kadarıyla bizim ailelerde yok pek öyle bir bağlılık. beni her seferinde şaşırtıyorlar gülümsetiyorlar. tabi bende her ihtiyaçları olduğunda yanlarındayım.

zamanında marlise söylediğim birşeyi size de söyleyeyim. belki gider hoşunuza; geceleyin yatmadan önce minik bir masal anlat ve gökyüzüne bırak sözcükleri. bilmiyorsan masal uydur, pek çaktırmazsan sorun olmayacaktır. anlattığın masalı dünya üzerindeki tüm uyumadan önce gözlerini kapattıklarında birşeyler duymak isteyen çocuklara gönder. sıcak olsun. demeki nasıl olur bu sen gönder ben biliyorum rüzgar götürecek ve fısıldayacak kulaklarına çocukların. (:

cüzdan taşımayı sevmiyorum, arka cepte hele hiç! eskiden olurdu cebimde kırışmış paralar ama şimdi itina ile cüzdana konuluyor sanki saygı duyuyormuşumda paraya.. saygı duyulan emek olmalı para değil, aç gözler doymadıkça emek ucuz ekmekse pahalı olmaya devam etmiyor mu?

benim bir kuşum var. muhabbet kuşu. ismi duman. bilen bilir biraz manyak bir kuştur bembeyaz. şuan farkettimki blogumda ondan hiç bahsetmedim. olurda birgün kuşlarda okuma yazma öğrenir bloga girer kendinden hiç bahsetmediğimi görür ve beni gagalar diye söylüyorum. severim seni dumancık.
merak edersen resmini atarım ;)

bu aralar hiç param yok. cebinde çok az parayla dolaşmak ne kadar güzelmiş, kendimi daha bir özgür hissettim. bikaç gün içinde bir fotoğraf ekleyeceğim. benim için anlamı büyük.

birde beni tanıyıp tanımaman önemli değil biliyormusun, eğer hayallerin varsa büyük yada küçük farketmez, yaşama başka bir açıdan bakıyorsan en azından deniyorsan, duvarların içinde değilde hiç değilse arasında olmayı seçmişsen benle konuşabilirsin. ben dinlemeyi severim.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

-kendim hakkında bir şeyler

13.05.11 / 00.08
-kendim hakkında bir şeyler
Aslında hemen hemen her yazım kendim hakkında oluyor. Yaşadıklarımın bir dışa yansıması da denilebilir buna –belki. Şimdi size bir şeyler anlatacağım muhtelemen –yanlış yazdığımın farkındayım ancak karşımda otursan öyle söyleyecektim- bilmediğiniz bişey. Bugün bizim üniversitenin bahar şenliklerinin ilk günüydü.  Ben pek anlamam böyle üniversite şenliklerinden, pek gitmişliğimde yoktur birtek geçen sene Ankara üniv. Kine gittim birgünlüğüne para ödeyerek. Lisemdede yoktu böyle şenlik olayları. Ancak bilirim elmadağda köylerin kutladığı bahar şenliklerini ve 70lik rakıların değil 70lik ninelerin konuştuğu günleri. Gelelim günümüze, ben öyle bir insanım ki korkak desen yeri. Bir kıza,  saçma sapan bir müzik varken saçma sapan bir yerde yerden buluğun bir lirayı elinde göstererek “yerden bir lira buldum acaba sizin mi” diye sorabilen sonrada “aa demek paranın sizinle alakası yok” diyebilen ancak bu insana gidip tanışabilirmiyiz diyemeyen bir insanım. Bunun nedenini de biliyorum, her adımımı hemen hemen kafamda binbir şekilde düşünerek attığımdan olsa gerek, geleceğini tam kestiremediğim olaylara pek girişiyor sayılmam. Burada incecik bir ayrım var onu anlatabildiğimi umuyorum. Öyle işte sonra sağda solda korkaklıkla ilgili bişey duyunca “korkanın çocuğu olmaz” diyorum. Şuan kendime “hııı” diyesim geldi. Her şey bir yana yanlış otobüsle dönmek yolun biraz uzamasına neden oldu.

*blog arızalanmış, sayın mühendis abiler uğraşırken ben wordde yazdım. Hah bide bazen yazacağım şeyler metroda kafamda beliriveriyor ama unutuyorum klavye başına geçince.

ha bide Evel Allah tanıştık evvelden.

6 Mayıs 2011 Cuma

farkı fark etmek


1 mayıs! sıhhıyede insanlar elleriyle bir işaret yapıyorlar. ben onu barış işareti zannediyorum. birazcık düşündükten sonra zafer işaretide olabileceğini seziyor ve anlıyorum; zafer işaretiydi onların yaptıkları!
bana göreyse en büyük zafer barışla sağlanırdı.
 işte çok benzeyen iki aykırı işraretin -beni oldukça düşündüren- iki ayrı örneği.

                 Zafer işareti                                              Barış işareti

tek bir parmak hareketinin değiştirebileceği anlamlar gibi, tek bir söz veya davranışta birçok değişiklik meydana getirir. ve hayat kararlardan ibarettir.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

nedir bu.?

doğamın bana öğrettikleriyle insanların banaa öğrettikleri artık birbirini tutmuyor. 
her canlı yaşama hakkına, yaşamını sürdürme hakkına sahiptir değil mi? bu doğuştan elde edilen haklar aslında pek adil dağıtılmıyor. bazı haklar başkası tarafından yada doğa tarafından  verilmez, insanlar onları kendileri almaları gerekir. gerek davranışlarıyla gerek düşünceleriyle. bir insan sırf kalbi yeterince karardı diye başka bir insanın yaşama hakkını çalabilir mi? belki okumuşsunuzdur meşhur "uçurma avcısı" kitabında 'baba' isimli karakter oğluna tek suçun çalmak olduğunu; yalan söylersen başkasının gerçeği elde etme hakkını çalacağını, insan öldürürsen başkasının yaşama hakkını çalacağını vb. ifadelerle durumu özetliyor. ve haklı buldum oldukça. 
gel gelelim bazı insanların kalpleri gerçekten o kadar kararmış ki, kayda değer birşeyler göremiyorlar. ve onların yaşama hakkı varmı, veya bunu hak getire gerçekten hak ediyormu. 
suçluyu kazarsan içinden insan çıkar. bu yüzdenmidirki birde insanı kazıp içine bakmak lazım gelir?

sorgulayan insanları gerçekten seviyorum, bazı insanlarsa düşünen bir insan gördüğünde kalıplaşmış "felsefe yapmak" sözünü kullanıyor ki bu ne kadar vahim bir halde olduğumuzun göstergesidir bence. çünkü insanlar düşünmüyor, çok fazla üretip sorgulamıyorlar. bu da onları en azından duvarların arasında olmak varken, duvarların içinde olmaya mahkum ediyor.

belki yolunuzu şaşırırda okursunuz diye;
-gözde kökal isimli sıra arkadaşımı acilen iyileşmeye, öksürüp tıksırmayı bırakmaya ve çöplerini çöp kutusuna atmaya davet ediyorum. meşhur sosyal paylaşım sitesinden kendisini bulup kınayın.
-gökçe, dün gece rüyamda seni saçları düz gördüm, ancak rengi değişikti, güzel olmamıştı. bugün saçlarını düzleştirmişsin, rengi aynı ve güzeldi. yakışmıştı. arkadaşların seni avatara benzetsede ben öyle düşünmedim, ancak öyle düşünmediğimi sana söylemedim.
-orkun, daha az dolmuşa binmelisin. o dolmuşcu amcalar tekin değil.
-sidar, yaz geldi yürü artık. anca gidersin.
-dilay, yada coco mu desem acaba, blogun güzel ancak çok fazla renkli benim okurken gözlerim renklere takılıyor. gerçi buda güzel birşey, aslında bu benim başarılarının devamını dileme şeklimdi.
-yiit, sana söylemek istediğim bisürü bisürü şey var, kırılırsın siye söylemiyo değilim kırılmazsın benim laflarıma. ancak insanlarla olan ilişkilerini bi gözden geçir.
-safa, sen de bi uçurtmadır tutturdun. sana diyorum bu kadar boş vaktin olmasın. boş vakitler insanı uçurur.
-cankız, ehliyeti alınca o at çiftliğine gidelim.
-küba, geçen sene bu zamanları bi hatırlasana. metrodan eve giderken ne konuşuyorduk!
-marlis, yazı yazdığım defterimin ilk sayfasında blogundan bir şiirin, alıntısı ve ismin olduğunu biliyor musun?
*diğerleri beni takip etmeye devam edin / öyle bir kesim varmı hiç bilmiyorum ha :)

3 Mayıs 2011 Salı

sıkıntıdan

insanın yapacak birşeyleri olmaması kötü. yada sadece çalışacak dersleri olması.

kafamda bir plan belirledim, pek kişiyle paylaşmadım henüz. ben hiç tren yolculuğu yapmadım ve merak ediyorum, aslında bayağıda ilgimi çekiyor. bu ilgi cengiz aytmatov amcamızın "gün olur asra bedel" kitabıyla ayrı bir boyuta ulaşmıştı. planım şudur; 1 aylık kombine bileti şuanda demiryolu ulaşımın -yüksek hızlı tren hariç- 150tl imiş. eğer trenle çok yeri geziceksem bu daha uygun oluyor. yanıma bisikletimide alayım diyorum. indiğim şehirlerde ulaşımı sağlıklı yoldan olması için, zaten iki tekerin üstündeyken kim tutar ki beni.  hatta kalkış saatlerine bakarak 3-5 günlük bir rota bile belirledim kendime. bakalım bunu gerçekleştirebilecekmiyim. şuan yalnız yapmak istiyorum bunu. ancak yol arkadaşsızda yol geçmez hani, zamanı gelsin düşüneyim onu da.
yaklaşık 5buçuk hafta sonra okulum bitecek. hazırlık atlama sınavı.. hocaların sözlerine ve geçen senekilerin anlattıklarına bakarak arkadaşlarımın azımsanmayacak bir kısmı bu sınavı geçemeyip yaz okuluna kalcak. ben hangi gruptayım emin değilim ama kalcak gibide durmuyorum hiç nedense?

insan avutmak pek bana göre değil sanırsam, hani üzülen bir insanın yanına gidip birşeyler söyleyip acısını paylaşıyormuş gibi yapmak -yada paylaşmak. ihtiyacı olduklarında değer verdiğim kişilerin yanında ne kadar olabiliyorum bilmiyorum. gerçi insanlara değer vermekle ilgili düşüncelerim gitgide çirkinleşiyor. ne güzel küçükken herkesi kendim gibi zannederdim. aklım almazdı gerçekten, ve halen almaz bazı şeyleri pek kabullenemem. imkanlılık sınırlarını zorlayamıyorum bazen. ancak tersini yapabildiğim doğru sayılabilir.

bu yazıyı konudan konuya atlayarak sıkıntıdan uzatabilirdim ancak yapmayacağım. sanırım benim düşünce damarlarım hafiften tıkandı. bu aralar yazarken eskisi kadar keyif almıyorum. belki sende okurken sıkılıyorsundur..

bu arada uygun büyüklükte çıta bulursam kocamaaan bir uçurtma yapıcammm!!