3 Nisan 2018 Salı

Kırılmışlar (3)

Bu yazmak istemediğim satırlar, yazmak istemediğim bir zamanda dökülüyor kağıda. Saman rengi kağıdın üzerinde harfler kelimelere dönüşüyor, kelimeler cümlelere, cümleler yüklemleri barındırıyor içinde ve içimde tutamadıklarım dokunuyor artık içime. Yazıyorum.

Zaten kırılmış olmasaydın demişti şair, sen de severdin biliyorum.
Kaybetmeden yazdığını sanmıştı, henüz kazanmadığının da bilincindeydi.
Düşündü.
Her şey nasıl başladı?

Hiç bir şey kazanmamışken mutluydu, hiç bir şey kazanmak da istemiyordu. Kaybetmekten korkmaktan ziyade, kazanmak için bir şeyler vermek gerekirdi. Onun artık verebileceği pek bir şey yoktu. O ve diğer kırılmışların bu işlere karnı toktu.

Hiç bir şey kazanmak istemezken kendini kaybetmekten korkarken buldu. Kendine bile söylemeden verebilecek bir şeyler bulmuş, zaten kırılmış olan şeyleri zor bela tutturmuş ve vitrine koymuştu. Dışarıdan geçenlerin gözleri, o vitrinde hiçliği bulmuştu.

Bir ümit bekledi onun gözleri vitrine ulaşır, verebileceği son şeyi toparlayıp ona sunmuş olandan etkilenir sanmıştı. Hatta bir gece ondan uzakta, bir sokak lambasına bakıp "Eğer gece olunca yanmasaydı sokak lambaları, ateş böceklerini pencerenin önüne yollardım" demişti.

Ancak atladığı en önemli şey belki de vitrinin önünden geçeceğini umduğu kişiyle aslında aynı galakside bile olmayışıydı. Başka bir evrendeki biri onun kırılmış olan şeyleri zor bela tutturup vitrine koyduğunu nereden bilsin, bilse bile nereden gelip onun sokağından geçsin, geçse bile neden onun vitrinine baksındı. Evet o aynı galakside olmadıklarına çok sonraları aymıştı. Bu ilizyon o istemese de onu sarmıştı. 

İşin bir de diğer galaksi boyutu vardı. Henüz kazanmamış biri "Kaybetmek ihtimal iken, ellerini çocuksu heyecanımda buluyorum" diyordu. Ancak karşısındaki "Ellerim başka bir galaksinin boşluğunda süzülmekte" demiyordu. Şimdilerde ise bu durum çok ustaca yazılmış bir tiyatro eserine benzetilmekteydi. 

Hayır ona kızmıyordu.
Kendine kızıyordu. Henüz bir şeyi kazanmadan bile kaybetme ihtimaline üzülecek kadar kendini kaptırmaya ne gerek vardı? Kırılmışları toplayıp vitrine koymaya ne gerek vardı? Boş vitrinle de tiyatro oynanırdı, bunu daha önce ekşi bir yerlerde okumuştu. 

En sonunda bir ders çıkardı:
Zaten kırılmışlar, tekrar kırıldıklarında daha ufak parçalara ayrılmıyorlardı
Aynı parçalara bölünüyor, daha önce yaşananlar başka bir zamanda tekrar ediyordu
Aynı parçalara bölünüyor fakat bu sefer parçalar daha uzağa dağılıyordu
Bir araya gelmelerinin düşüncesi bile, her bir parçaya artık kaçınılmaz bir son olan tekrar kırılma düşüncesi olarak nüfuz ediyor ve kırılmış olarak kalmayı kaderlerinde benimsiyorlardı.

Kırılmış kalmak, tekrar kırılmaktan bin kat iyidir. Eğer kırılmış biri sizin için kendini toplamaya çalışıyorsa lütfen ondan uzak durun.