-ne sağır, ne körmüşüm. anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez; yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır. oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım? işaretleri, harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama, dedim; kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım. olamaz böyle şey, geride kaldı bu artık uyandım.
-yüzünde yorgunluk okunuyordu, mutlu bir hedefe ulaşmayan uzun bir yolda yürümenin verdiği yorgunluktu bu. yorgunluk okunuyordu yüzde, yeni başlayan hazan mevsimi okunuyor, gizli tutulmuş, heniz söze dökülmemiş, belki bilincine bile varılmamış bir korku okunuyordu; yaşlanmaktan korku, hazan mevsiminden korku, ölecek olmaktan korku.
-ah keşke bir yıldırım düşse üstüne, onu cansız yere serseydi! kaplanın biri çıkıp gelse de onu yiyip yutsaydı, bir şarap bir zehir olsaydı da onu hiçbir şey duyup hissetmez duruma soksaydı. her şeyi unuttursaydı ona, uyusa ve bir daha uyanmasaydı! (hiç böyle hissettin mi :)
-ırmağın simgelerinden bir tanesini gördü ancak, bu da ruhunda bir çalkantıya yol açtı. gördü ki bu su akıyordu hep, sürekli akıyor, ama hep yerinde duruyordu, aynı suydu hep, ama yine de her an yeniydi! oh, kim kavrayabilir, kim anlayabilirdi bunu!
- dinlemeyi öğrenmek gerekir; dinlemeyi öğreniyordu en başta, sessiz bir yürekle, belkeyen, dışa açık bir ruhla, içinde tutkulara, isteklere kulak vermeyi öğreniyodu, yargılara, görüş ve düşüncelere yer vermeden.
-biliyorsun çünkü, yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür.
1 yorum:
hissedilmemiş olunur mu :)
Yorum Gönder