sıkışılmış kalmış biyerlerden sıkılmış kalmış bir jonglörün öyküsüdür.
bazıları içindeydi duvarların, bazıları sadece arasında. o da arasında olanlardandı belki hiç görülmemiş yükseklikleriyle hiç tarif edilemeyecek kalınlıktaki duvarların. duvarlar dedik ya işte içine çook insan alabilirdi duvarlar. onlar ki daha çokları gelsin isterlerdi duvarların içine, çünkü duvarların içinde hiç yalnız kalmazdın. peki ya diğer taraf? duvarların arası nasıl bir yerdir bilirmisiniz. duvarların arası demek; etrafında kocaman kocaman karanlıklar tarafından baskıya uğramak, içeri çekilmeye çalışmak, kaçmak, neden kaçtığını, neden kaçırdığını gözlerini anlatamamak, yalnız kalmakla eş değerdi. ve tüm bunlar bembeyaz yaşamaya tam anlamıyla değerdi :)
o kada alışırsınki belli bir zaman sonra. yalnızlık zor gelmemeye başlar. hatta katılacağın zirve başvurusuna bile "kendi omuzlarına tırman, başka nasıl yükselebilirsin ki" yazarsın. toplumcu gerçekçi yalnızlık da diyebilirsin buna. toplumun gerçeklerine kızmakta durumu özetler bazen.
herkesin bir ütopyası vardır. amaç her zaman o ütopyaya ulaşmak değildir bence. amaç ütopyanın varlığını korumak olmalı bazen. çünkü öyle bir zaman gelir ki; kurduğun hayallerin gerçekleşmesinden çok, kurduğun hayallerin halen orda olup olmadığını bilmeyi özlersin.
başı olmayan bir yazının sonu da olmaz hani. sen anlatırsan ben de dinlerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder